Minarelerin mâna ve kıymetini, ne için yükseltildiklerini ve neye hizmet ettiklerini dünya-âlem biliyor. Oradan şarkı söylenemeyeceğini de...
Öyleyse başlıktaki sorunun sıradan bir soru; soranın da sıradan bir insan olmadığı hemen anlaşılacaktır.
Soruyu soran; geçen bir asra damgasını vuran ve kıyamete kadar da yükselen bir trend ile damgasını vuracak olan Bediüzzaman Said Nursî’dir. Muhatabı da Nuruosmaniye Camii Başimamlığı dahil, Diyanet’te uzun yıllar hizmet veren Enver Galip Ceylan merhumdur.
İstanbul’da 1952’de Akşehir Palas Oteli’nde Üstad’ı ziyareti esnasında müezzinlik yaptığını söyleyince, Üstad’ın bu sorusuyla irkiliyor ve büyük bir şaşkınlık hali yaşıyor.
Enver Galip Ceylan Hoca’nın Bediüzzaman’la görüşmeleri, kendi anlatımıyla kayıtlara geçmiş ve yayınlanmıştır. Onun detaylarına burada girecek değiliz. Burada bilhassa dikkat çekici olan sorudur. Ve bu soruya yüklenmiş olan ders ve mesajdır.
Ceylan Hoca, o soru-cevap safhasını şöyle anlatıyor:
Üstad bana döndü:
“Sen ne işle meşgul oluyorsun?” diye sordu.
“Müezzinim Üstad’ım” dedim.
“O şarkıları sen de söyledin mi?” dedi. Hatta üzerine basarak “O şar’k’ıları” derken, ‘Kaf’ harfine basarak tecvidli söyledi. Tabiî ben hayret ettim. Ben hiçbir yerde şarkı söylemedim diye bir taraftan da düşünüyordum.
“Nasıl Efendim?” dedim.
Sağ elinin şahadet parmağını kaldırıp sallayarak,
“Minarelerde söylenen şarkıyıııı!” dedi.
O zaman ben terlemeye başladım, büyük kusur yapmışım diye.
“Maalesef Efendim” dedim. Sesini fısıldar gibi alçaltarak, “İstiğfar edin, istiğfar edin” dedi.”
Sonra biraz durdu dedi ki; “Yeni ezan dedikleri şey ilk çıktığı zaman benim talebelerimden müezzin biri bana geldi, dedi ki “Üstadım, bu ezan sayılır mı? Şimdi ben bunu okuyayım mı, yoksa müezzinliği mi bırakayım?”
Ben de birdenbire “Bu ezan sayılmaz. Müezzinliği bırak” diyeceğim sırada, kalbime ihtar olundu ki, “Bu kardeşim müezzinliği bırakırsa, onun yerine daha hevesli, bunu seve seve yapan birisi gelir. Hem kendisi günaha girer, hem de başkalarını günaha sokar.”
Ona dedim ki; “Kardeşim, sen şimdi minareye çıkarsın. Ezanın aslını kendi duyduğun kadar okursun. Ondan sonra da onların dediğini dersin. İnşallah ezanın aslını okumuş da, tercümesini duyurmuş gibi, bu şekilde kurtulursun.”
“Biz de böyle yapıyorduk efendim” dedim. Üstad, “O zaman kurtuldunuz” dedi.
Muazzez Üstad'ın "minarede şarkı" vurgusu çok manidar ve mesaj yüklüdür. Zaten ilk Türkçe ezanlar da meşhur şarkıcılara okutturulmuştu. En mühim nokta ise, ezanı Türkçeye çeviren zihniyetin ve menhus ruhun dine karşı tutumuydu ki, direnebilen bir Bediüzzaman vardı.