"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bahçeli, Kıbrıs ve demokrasi kampı

Ahmet BATTAL
06 Kasım 2025, Perşembe
Ön not: Bu yazı bir dış politika yazısı olmaktan ziyade bir iç siyaset tahlilidir.

Kıbrıs seçimleri fırtınası bitti. Şimdi daha serinkanlı değerlendirme yapabiliriz.

AKMHP’li Sarayın gizli akıldaneleri ve onların sözcüsü ve örtük lideri Devlet Bahçeli, Kuzey Kıbrıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKMHP’nin desteklediği mevcut cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın yenilmesinden rahatsız olmuştu. 

Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin kalıcı -ve bazılarına göre “Türkiye’yi sınıfta bırakıcı”- tezi haline gelmiş olan “iki devletli çözüm” yerine “federasyonlu çözüm”ü tercih edenlerin desteklediği Tufan Erhürman’ın %62 ile başkan seçilmesi birilerinin canını sıktı. 

O kadar ki Saray sözcüsü Bahçeli bu sebeple seçimin geçersiz sayılmasını istemişti.

Bahanesi de seçimlere iştirakin “düşük” olduğu varsayımıydı. Oysa son seçimde sandığa gitme oranı yüzde 64 civarında yani Avrupa ve ABD ortalamasına denk. 

Bu Kıbrıs meselesinde farklılıklara kapı açacak sorular sormak zor ve cesaret gerektiriyor. Zira bir konu devletçe ya da hâkim unsurlarca “millî mesele” yapıldığında farklılıkları dile getirenleri düşmanlaştırmak kolay. 

Ayrıca Kıbrıs’a dair Türk dış politikası iç siyasetin malzemesi olmaya uygun bir alan. 

Ancak şunu hepimiz bilmeliyiz ki Kıbrıs’ta eskiden yani 1974 Barış Harekâtı öncesinde ve sonrasında olan bitenlerle ilgili olarak bazı belirsizlikler ve şüpheler var ve bunlar halen de sürüyor. 

Zira her savaşta önce gerçekler ölür ya da öldürülür. 

12 Eylül 1980 darbesinin başmimarı Kenan Evren, 90’lı yıllarda, “biz 1974 Harekâtında ‘ileride pazarlıklar sırasında lazım olabilir’ diyerek fazladan toprak aldık” mealinde bir şeyler söylemişti de yer yerinden oynamıştı. 

Yanlış anlaşılmasın; mazide elbette bir zulüm vardı ve elbette Kıbrıs’ı bir Yunan-Rum Adası olarak gören Yunan ve Rum tezleri kabul edilemez. 

Ama “iki devletli çözüm” ısrarının yıllardan bu yana adaya çözüm getirmediği ve bu çözümsüzlüğün bilhassa AB üyeliği hususunda Türkiye’nin önünü tıkadığı da açık. 

Seçim sonuçları da gösteriyor ki adadaki “yerli Kıbrıslı” Türklerin ufku gittikçe daha netleşiyor: 

-Dünya döndükçe dünyaya sadece Türkiye üzerinden ve Türk pasaportu ile ya da İngiliz Pasaportu ile açılmak zorunda kalmak istemiyorlar. Federasyonlu çözümle birlikte AB pasaportuna kolaylıkla sahip olabileceklerinin farkındalar. 

-“Adavet ve husumetin vakti artık bitsin” istiyorlar. Bu sebepledir ki Avrupa Birliği üyesi olmaya aday ve neredeyse hazır bir Federal Kıbrıs Devletinden yana olanların oranı gittikçe artıyor.

-Hatta bu meselenin bir biçimde çözülmesinin Türkiye’nin AB süreci açısından da faydalı olduğunu da biliyorlar ve bizlere de hatırlatıyorlar. 

Ama Türkiye’de şimdi Saraya da hâkim güçler bu fikirlere saygı duymak ya da anlamaya çalışmak yerine adeta diyet istiyor: 

“Siz ‘yavru’sunuz ve biz ‘ana’yız, böyle kalacağız. Hatta ‘abiniz’ ve hatta patronunuz durumundayız, sizi zulümden kurtardık, şehit verdik, biz ne dersek o olur” diyor. 

Hatta Saraya hâkim Avrasyacı siyaset, Türkiye’nin mihverinin, demokratik değerleri savunan Avrupa Birliğinden totaliter devleti bir veri olarak kabullenen Şangay Beşlisi gibi negatif merkezlere kalıcı şekilde kaymasını da istiyor. 

Ve yolu belli: AB’yle ve üyeleriyle -Kıbrıs’ı ve saireyi bahane etmeye devam ederek- kavgalı kalmak! 

Seçimleri tanımamak ve sonuçlarını gayrimeşru ilân etmek ise belki de başka şeylerin provası idi. 

Meselâ Türkiye’deki bir muhtemel seçimin muhtemel sonuçlarını tanımamaya hazırlık gibi… 

Okunma Sayısı: 1684
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa Said Kara

    6.11.2025 09:29:39

    Kaldı ki Annan Planı çerçevesinde Türk tarafı birleşmeyi kabul etmiş ama Rumlar reddetmişti. Şimdi AB neden bunu bahane ediyor? Tamamen siyasi bir malzeme olarak Türkiye'ye karşı kullanıyorlar.

  • Mustafa Said Kara

    6.11.2025 09:28:11

    Kıbrıs konusunda AB Türkiye'ye karşı bahane üretiyor. Bahane üreten taraf Türkiye değil.

  • Mustafa Said Kara

    6.11.2025 09:27:19

    Kıbrıs'a İngiltere sudan bahanelerle el koydu. Bir daha da bırakmadı. Şimdi AB bahanesiyle Kıbrıs üzerindeki söz hakkımızı terk etmemeliyiz. AB neden kendi istediği çözümü dayatıyor peki? Kıbrıs'ı 2 devlet halinde AB'ye neden almıyor? Adada nüfus olarak Rumlar çoğunlukta. Herhangi bir federasyonda Rum üstünlüğü kabul edilmiş olacaktır. Türklerin söz hakkı çoğunluk olmadıkları için yok olacaktır.

  • Mustafa Said Kara

    6.11.2025 09:23:53

    Kıbrıs'ın Türkiye'den bağımsız dış politika üretmesi kabul edilemez. Öyle bir durumda hemen müdahale edilmesi gerekir. Kıbrıs hakikatte Türkiye'nin bir ilidir. Devlet gibi yönetiliyor olması devlet olduğu anlamına gelmez.

  • Mustafa Said Kara

    6.11.2025 08:39:52

    Acı ama Devlet Bahçeli çok haklı. Eğer federasyon kabul edilirse Kıbrıs üzerindeki Türkiye etkisi azalacaktır. Kıbrıs'ın jeopolitik konumu düşünüldüğü zaman kesinlikle terk edilmemesi gerekiyor. Türkiye'nin güvenliği için bu çok önemli.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı