Dünya son yıllarda Tibet’ten Zelanda’ya, Filistin’den Arakan’a kadar nefisleri Firavunlaşmış, ruhları Nemrutlaşmış, yürekleri Yezidleşmiş bahtsızların saldırılarına uğruyor.
Beden binaları çöküyor, kalp Kâbeleri yıkılıyor, gönül camileri kana bulanıyor. Hiçbir değer ve kutsal tanımayan bir avuç zalimin pervasızlığı altında kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar, masumlar inim inim inliyor. Dünyanın gözü önünde İsmailler kurban ediliyor, İbrahimlerin gözyaşları yürekleri dağlıyor. Dünya kirlendikçe kirleniyor. Rabbi Hz. İbrahim’den İsmail’i kurban etmesini istemişti. Onlar Rablerine teslim olarak imtihanı kazandıktan sonra şükrünü eda etmek için bütün mü’minlerin rüyalarını süsleyecek Kâbe’yi inşa ederler. O günden sonra Kâbe temiz gönüllerin buluşma yeri olur. Hayatta hiçbir şey için geç değildir. Kâbe’yi inşa ederken Hz. İbrahim yüz yaşındadır.
Rivayet olur ki “dünya ateşten bir lokmadır” diyen Hz. Âdem ile Havva Cennette yasak meyveyi kopardıktan sonra imtihan için dünyaya gönderilir. Rabbinin azabından korkan ağaçlar Hz. Âdem’i yanlarına yaklaştırmazlar. Fakat öd ağacının rikkatine dokunur, sinesini açar. Rabbi sual eder: “Diğerleri kabul etmediği halde neden kabul ettin?”, der. “Rabbim, “onun alnına Habib-i Ekrem’in (asm) nurunu koydun. Cümle mahlûkata o nura saygı duymalarını buyurdun. Hz. Âdem o şanlı nur ile bana sığınınca kabul ettim.” Bunun üzerine Rabbi, “Ey öd ağacı, sen ki Habibimin (asm) nuruna saygı gösterdin. Onun hürmetine seni diğer ağaçlardan üstün kıldım ve sana pek güzel koku ihsan eyledim. Ancak izinsiz şekilde Âdem’e sahip çıktığın için seni ateşle yakmakla faydalanacaklar. Onlar seni yakmadıkları müddetçe senden o güzel koku çıkmayacak.”
Hz. İbrahim’den sonra Kâbe, mücadele ettiği putlarla doldurulur. 70 kez yıkılıp, yapılır. Asırlar sonra bir kadın tütsüyü tutuştururken yangın çıkar. Hz. İbrahim’i yakmayan ateş onun ruhuna aykırı şeyler yapılan Kâbe’yi yakar. Kâbe tekrar inşa edilir. Sıra Hacer’ül Esved’i gediğine koymaya gelir. Herkes kendisi koymak isteyince iç savaş ihtimali belirir. Sonunda birisi çözüm teklif eder. “Gelin, kapıdan giren ilk kişiyi hakem tayin edelim”, der. Az sonra kalbini Kâbe eylemiş, adaletine güvendikleri Kalplerin Efendisi (asm) görünür. Herkes rahatlamıştır. Efendimiz (asm) Hacerül Esved’i bez üzerine koyar. Ardından bezin uçlarından tutup kaldırmalarını ister. Nihayet kendisi taşı gediğine koyar. Ah ki o günler çok uzakta kaldı. Kalpler zümrüd-ü Anka’ydı, yere çalındı. Çağ hakkı ve adaleti tutup kaldıracak, kırılan kalpleri Kâbe’ye koyacak Efendisini arıyor.
KALPLER TAŞ KESİLMESİN DİYE TAŞIN KALP KESİLDİĞİ YERDİR KÂBE
Medineli Yahudiler, Mekkeli muhacirlerin çocukları olmayacağını, soylarının tükeneceğini söyleyerek kara propaganda yaptıkları bir dönemde Hz. Abdullah olarak dünyaya gelir. Kısa zamanda sahabenin gözdesi olur. Yezid ile Hz. Hüseyin arasındaki savaşta hakkın safında yer alır. Sahabe savaşlarında mü’minlerin gönül Kâbe’leri yıkılınca Kâbe yine alev alır. Hz. Abdullah’ın gönlü razı olmaz, tekrar inşa eder. Çalışmalar sırasında Hz. İbrahim’in eşi Hacer’in kabrine rastlanır. O gün bir daha anlaşılır ki güzel iş yapan ardında asırlar sonra bile hatırlanacak izler bırakır. Hz. Abdullah o günün hatırasına Kâbe’ye yüz deve kurban bırakır. Yezid’i alt etmiştir, ama bu kez daha zalim biri karşısındadır: Haccâc. Haccâc onu şehit eder, ardından Kâbe’de yaptırdığı bazı yerleri yıkıp güya tekrar yaptırır. Kalpler taş kesilmesin, diye taşın kalp kesildiği yerdir Kâbe. Ah Haccâc, taş kesilmiş kalbinle Hz. Abdullah’ın başını kestikten, kalp Kâbe’lerini yıktıktan sonra Kâbe’yi saray gibi yapsan ne fayda. “Bir defa kalp kırmak, Kâbe’yi alt üst etmekten daha kötüdür. Zira Kâbe’yi Hz. İbrahim inşa etmiş, gönlü ise Allah yaratmıştır.” Değil mi ki “Kalp kırmak, 70 kere Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır.”(HŞ)
Hakk’ın definesi harap gönüldedir. Harap gönül Hakk’ın namazgâhıdır. Gönül Kâbe’sini inşa etmeye bak. Çünkü mazlûmun Rahı, titretir Arş-ı A’la’yı. Yüreğini Kâbe aşkıyla dolduran Hasan Feyzi Yüreğil “Her zerrenin Kâbe’sidir kalbi” diye inler. “Kapanıp Kâbe-i irfan, yine viran olacak” diye dosttan ayrılıktan figan eder. Dostun evi gönüllerdir. “Gönül Kâbe’lerini hoşnut et ve ah alma. Dünyada haksız yere aldığın veya alacağın ahın altında ezilirsin ve hem dünyanı hem de ahiretini virane edersin.”
Bil ki sarayda gözü olanın Kâbe’de gönlü olmaz. İbrahim Ethem gibi. Kimi Kâbe’ye gider, kiminin Kâbe peşinden gider. Kimi yüreğini Kâbe’ye koyar, kimi Kâbe’yi yüreğine koyar. Yürüyen Kâbe olmak, duran Kâbe olmaktan iyidir. Taş Kâbe olmaktansa kalbinin Kâbe olması yeğdir. Kâbe kalbe benzer. Namazda herkes birbirinin kalbine döner. Yüzlerce yıldır milyarlarca insan Kâbe’ye yönelerek namaza duruyor.
Kalbini Kâbe gibi temiz tut. Sen kalbini Kâbe kıldın da dostluk namazına durmayan mı oldu? Sen İbrahim olmayagör, bak Rabbin ne güzellikler verecek. Dost istersen Allah, ibret istersen Hz. İbrahim yetecek. Kalplerde Kâbeler inşa edilecek. Varsın zalimler gönül camilerini kana bulasın…