"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kâinatın Efendisi’nden (asm) örnek affetme hareketi

Nejat EREN
02 Haziran 2020, Salı
Şefkat, merhamet, af ve bağışlamak en yüksek insanî duygulardandır.

Bunların hayata yansıması ve tatbikatı ise yüksek ruhlara has marifeti ve özelliktir. Bu konudaki en büyük örnek yine Kâinatın Efendisi’nin (asm) insanlığa bir hediye, miras ve şeref madalyası olarak bıraktığı “affetmektir!” 

Başkalarını bilemem, ama benim inancıma göre, kâinatta en büyük kâfir Ebu-Cehildir. Çünkü hayatı boyunca küfür ve inadından vazgeçmeyerek o inat ve küfrüyle Cehennemi boylamıştır! 

Hikmet ve ibret dünyasında, madalyonun öbür yüzü vardır. İslâm Orduları’nın başkumandanı makamına kadar yükselende bu büyük kâfirin oğlu Hz. İkrime’dir! (ra)

İkrime (ra), sahabedendir. Çok hikmetli ve ibretli bir hidayet hikâyesi büyük “afla” başlamıştır. Ebu Cehil’in oğlu İkrime! (ra) Yirmi bir yıl İslâm’la savaşmış! Allah Resûlünü, “Oğlundan çektiğimi babasından çekmedim” dedirtecek kadar çok üzmüş!

Hicret gecesi Allah Resûlünü (asm) öldürmek için kapısının önünde kılıcıyla bekleyen on iki kişiden biri olmuş! Mekke’nin fethedildiği gün bile kan dökmüş rahat durmamış! Bu yüzden Efendimiz’in (asm) hakkında ölüm fermanı çıkartıp, “Kâbe’nin örtüsüne sarılmış da olsalar öldürün!” dediği isimlerden biri olmuş! İman etmemekte inat edip kaçmış! 

Nihayetinde onun hidayetinde en büyük paye irade sahibi ve lider ruhlu bir hanım olan Hz. İkrime’nin hanımı, Ümmü Hakim’dir. Bu asil ruhlu hanım, Resulullahtan (asm) “eman” alınca, Mekke’nin fethinden sonra öldürüleceği korkusuyla, kocası İkrime’yi kaçtığı Yemen’den huzura getirterek hidayetini sağladı. 

Allah’ın Peygamberi (asm), bu hidayet öncesi, yanındakilere “Hiç kimse İkrime’nin babası hakkında kötü bir söz etmesin!” diyerek affediciliğin zirve noktasını gösterdi. İkrime, o ana kadar bütün malıyla, enerjisiyle İslâm’ın karşısında mücadele etmiş! Ama Efendimizin (asm) huzurunda şehadet edip Müslüman olunca şu sözü vermiş ve demişti ki; “Ya Resûlallah (asm), bu güne kadar İslâm’la ne kadar savaşmış, gayret göstermiş para harcamışsam, şimdi İslâm yolunda ve Allah için iki misli gayret gösterecek, iki misli harcayacağım” demişti. 

 Müşrik saflarında savaşırken, çoğu sahabenin kardeşi, babası, evlâdının ölümüne sebep olmuştu! Ama artık, Müslüman olmuştu! Mescidde herkes onunla kucaklaşmış! Omuz omuza namaz kılmış! Sonra onlarla birlikte savaşlara katılıp, yaralanmıştı! 

Rahmete muhatap olup, affedilmenin eritici etkisiyle kayalardan sert kalbi yumuşamış, âdeta içinde pınarlar çağlamış ve en nihayetinde şehit olmuştu! Büyük bir ibret tablosu! Bugünkü Müslümanların, cemaatlerin, tarikatların ve de insanlığın hali! 

Şimdi bizler için affetmek ne kadar zor değil mi?! Bağışlamak, barışmak ne kadar zor geliyor. 

Pekiyi bu mevcut halimiz, Âlemlerin Efendisi’nin (asm) tatbikatına, yaşayışına, sünnetine ne kadar uygun?

Kırılamayan bir ego ve enaniyet! Bağnaz ve katı bir inat! Ben haklıyım iddiasındaki bir gurur! Kimlere küsmüş, kimlerin üzerini çizik çekmiş, kimlere burun kıvırmışsak bir yol bulmak lâzım değil mi!

Sadece, arkadaş, dost değil; üç beş kuruşluk geçici dünya malı veya birkaç kırıcı söz için anne babaya, kardeşlere, akrabaya, komşuya bile küsüp selâmı sabahı kesip üzerlerini çizmişsek! Bunu nasıl, kime, neyle izah edebiliriz ki! 

İkrime (ra) geçmişindeki bunca akla sığmayacak İslâm ve Hz. Peygamber (asm) düşmanlığının yanında, enaniyetini -hanımının vasıtasıyla da olsa- kırarak affedilenlerden biri oldu! Adının yanına ilkönce “radiyallahu anh” sonra da “şehit” ünvanını yazdırdı!

Affeden bir Peygamber (asm), affı meşrû şekilde kullanmayı emreden bir Kur’ân ve İslâm’la müşerref olan bizler! Affetme ve helâlleşmek yüce hasletler! 

Affedilmek Cenneti kazanmaya vesile! Affeden, hakkından vazgeçen, helâlleşen olmayı düşünmeyecek miyiz?

Korona Musîbetiyle Âlemlerin yaratıcısı Allah (cc) bütün insanlığa bir ders, ikaz ve ihtar verdi! Bayramla bize bir lütufta bulundu! Bu lütfu değerlendirmek, dinin, aklın, vicdanın ve hayatın gereğidir. İbret, basiret, feraset, iyi niyet, rahmet ve bereketi gönül dünyalarımızda gündeme oturtsak! 

Toplum olarak, mükâfatını ve karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek bir helâlleşmek, Allah için bir adım atmak! Bir kapı tıklatmak! Belki bir telefon çaldırıp, bir tebessüm etmeyi denemek!

Hz. Peygamberin (asm), İkrime’nin hidayet vesilesi olacak ola; yanındakilere “Hiç kimse babası (Ebu Cehil) hakkında kötü bir söz etmesin” nezaket, feraset, insana ve nesline saygısını bir düşünmek!

Alnımız çatlarcasına düşünüp, biraz kendimizi zorlasak! Kazanan mı kaybeden mi oluruz? 

Gönül ve ruh dünyamızın; dünya ve ahiret hayatımızın Cennet kokularıyla süslenmesini temenni ediyorum. 

Gül kokulu Nuru Muhammedî Hz. Peygambere (asm) ve güzide sahabelerine salât ve selâm olsun diyorum. Amin.

Okunma Sayısı: 2712
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İ. Seyda

    2.6.2020 15:03:11

    UHUVVET DÜSTURU: AFFETMEK VE “SAFH”ETMEK Uhuvvet Risalesi'nde bir mümin kardeşinden gelen bir fenalığa karşı ne yapmamız gerektiğinin anlatıldığı kısımda, o fenalığın bir kısmını kadere; bir kısmını da nefis ve şeytana verip kendi kusurunu da gördükten sonra, muhatabı nefsine mağlup olduğu için acımak gerektiğini belirttikten sonra, geriye kalan küçük bir hisseye karşı da "afv ve safh" ile mukabelenin, insanı zulümden yani kin, nefret ve gıybet gibi şeylerden kurtaracağı anlatılır. Afv kelimesini anlıyoruz da ama devamındaki aynı anlama gelen safh kelimesinin ne için kullanıldığı bugüne kadar pek dikkatimizi çekmemişti. Meğer “safh” kelimesinin affın da ötesinde, affettikten sonra bir de onu başa kalkmamak, yani tamamen unutmak anlamı da varmış. Yani afv, kusuru unutmak; safh ise affettiğini de unutmak. Bu muhteşem düsturu Cenab-ı Hakk, hepimize nasip etsin.

  • Ali R. Yardimoglu

    2.6.2020 07:14:18

    Yorumumdaki, "sen" ve "karisamazsin" hitablari, dobra ve samimiligin tezahurudur, kabalik zannedilmesin, ve 1.nci, 2.nci tekil sahis nidalaridir, Molla Rasul' un, Ustad' in sevdigi sekildeki,futursuz, icten, soru ve konusmalari seklindedir, cunku bu kalb mevzuu, merdaneligi sever.......

  • Ali R. Yardimoglu

    2.6.2020 07:03:26

    Afv'et diyebilirsin, ve insafla av'f edebilir, etmelidir, fakat kalb kirikligina ayni insafla, sen karisamazsin; o 2 his, 1i1inden tamamen ayridir, kalb kiran ancak kirilanin kalbini, eger merdse, ictense,yuzyuze ve samimen, tamir edebilir, izale edebilir, teskin ve tedavi edebilir, bu surecin adi inad degil, nekahet olabilir. Allah zaten cennete girmeden, butun kalb kirikliklarini tamam eyleyecek, huzun bitecek.....iste bu derece hassas 1 his, ancak budur

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı