ÇOK değil, bundan birkaç hafta önce kefen giyinmişti ağaçlar ve toprak. Yuvasına çekilmişti, yalancı bahara aldanarak uçuşan kuşlar. Ve bir de bizim gibi beyaz örtü ile aniden karşılaşarak az da olsa ölümü hatırlayanlar. Dün beyaza bürünen yeryüzü, bugün yine beyazlar içinde. Dün ölmüş ve beyaz kefeni giyinmişti. Bugün, yeniden doğmanın örneğini gösteriyor insana. İşte bugün yeryüzü gelinliğe, insanlar güzelliğe ve ağaçlar bahara kavuştu.
Kurumuş bir ağaç dalının ucundan bembeyaz ve güzel kokulu ortaya çıkartılan bahar çiçeği.. Sen ne güzel örneksin, inkârcılara ve Allah’ın kemik parçalarını bir araya getiremeyeceğini düşünenlere. Öyle ki; Cenâb-ı Hak, seni kuru bir ağaç parçasından çıkarıyor. Diyor ki; “İşte bakın, kurumuş bir ağaç parçasından bembeyaz, ince ve güzel kokulu bir çiçek çıkarıyorum size.”
Ne duruyorsun, işte bak Allah’ın rahmet eserlerine. Dinle ey bahar çiçeği, ne dizeler dizildi senin için, ne türküler yazıldı. Fakat senin değerini ne onlar anlatabildi ne de biz anlayabildik. Sen yeniden doğduğunda, tıpkı ilk günde olduğu gibi yine ilgi çekici ve güzelsin. Peki ya biz, yeniden dirildiğimiz zaman, senin gibi ilgi çekici ve güzel amelli olabilecek miyiz? Yüzümüz senin gibi bembeyaz olabilecek mi? Söyle bahar çiçeği, nedir derdin? Bu hüznün sebebi nedir? Yeniden doğduğunda insanları inkârcı olarak görmen mi? Yoksa bizlerin günahkâr olduğunu görmen mi? Susma, haykır gerçekleri. Haydi haykır bahar çiçeği..
Kim istemez ki, yeniden dirildiğinde ilgi çekici, güzel kokulu ve güzel amelli olmayı? Herkes ister tabi ki. Ama, bu günahlarla mı? Burada aklıma, şair Abdullah Nurioğlu’nun bir dizesi geldi. “Bir kış ve akabinde ilkbahar, Yeniden doğar gibi gel ey yâr.”
Evet, ne güzel söylemiş şair. En Sevgili; ancak sen yeniden doğup gelirsen, belki bizim günahlarımız af olunur. Bu düşüncelerle hoş geldin bahar çiçeği. Hoş geldin yeryüzünün zeynebi. Gönlüme, yüreğime hoş geldin.