Soğuk bir kış günüydü. Gökyüzü semâlarından yağdırılan beyaz rahmet, buz gibi esen rüzgâr ile birleşince adeta ilikleri donuyordu insanın. Yeryüzünü kaplamıştı bembeyaz örtü.
Sanki kefenine bürünmüş de, âlem-i bekaya gideceği günü bekler gibiydi. Her şeyde bir hüzün, herkeste bir üzüntü vardı. Yaşamaktan bıkmış gibiydi kimileri. Zalimin zulmüne uğrayanlar, evinden yurdundan ayrılmak zorunda kalanlar, mültecî olanlar… Kimileri mutluyken, kimileri de böyle mutsuzdu. Ama her şeye rağmen şükrü bırakmıyordu dilleri. Her zulme, her işkenceye karşı onları ayakta tutan, onları bir araya getiren tek bir kelime ve tek bir dâvâ vardı. O kelime Lâilâheillah, o dâvâ ise İ’lây-ı Kelimetullah idi. Çünkü onlar, Hz. Muhammed’in (asm) ümmetiydi.
O, öyle bir Peygamberdi ki; her zorluğa karşı merhameti, her zulme şefkatini göstermişti. Tek derdi, Allah’ın (cc) varlığını ve birliğini herkese anlatmaktı. Her zaman iyiliği emredip, kötülükten men etti. Taif’te taşlandığı zaman, taşlayanları helâk etmek için yanına gelen Hz. Cebrail’e (as), “Bilmiyorlar... Bilselerdi böyle yapmazlardı” diyen bir Peygamber (asm). Herkese şefkat ve merhamet ile yaklaşan bir Peygamber (asm)…
İşte biz, böyle bir Peygamber’in (asm) ümmetiyiz. Onun dâvâsını dâvâ, yolunu yol edinen, onun nâm-ı celîlini güneşin doğup battığı her yere götürebilmeyi amaç edinen, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) ümmetiyiz. Biz ki, o sevgiliyi görmeden iman eden kardeşleriyiz. Keşke görseydik de bayram etseydi gözlerimiz. Isınsaydı, donmaya yüz tutmuş iliklerimiz.
Biz seni göremedik Yâ Resulallah! Seni, seni anlatan dillerden dinledik, senin için akan gözyaşlarından öğrendik seni sevmeyi, kırmızı gülleri kokladık senin kokunu alabilmek için... Biz seni çok sevdik Yâ Resulallah (asm). Görmedik, ama çok sevdik. Bir gün geleceksin diye bekledik rüyalarımızda. Geldiğin de oldu, ama ayrılığın hep yaktı yüreğimizi. Dayanamaz oldu artık yürek. Vuslattan haber ver Yâ Resulallah (asm)!
Her şey soğuk bu günde, her şey ürpertici... Bir sen varsın bizi ısıtan ve bir tek sen varsın bu soğuk günde yürekleri yakan. Çünkü sensin Yâ Resulallah (asm), kâinatın zeynebi, âlemlerin gözbebeği. Naatlar yazıldı senin için. Kasideler, ilâhîler ve mevlidler. Biz seni çok sevdik Yâ Resulallah (asm)! Arkadaşların olan ve “Her biri birer yıldız gibidir” diye buyurduğun Sahabeler gibi sevemedik, ama biz de çok gözyaşı döktük senin için. Merhum validenin kabrinde “Anne!” diyerek ağladığında, biz de seninle ağladık Yâ Resulallah (asm)! Senin yerine de anne dedik, annemize…
Ey dünyaya geldiğinde Kisra’nın sarayını yerle bir eden âyine-i Cebbâr! Ey cehalet ehlini, cennet ehline çeviren Hâdî! Kupkuru çölleri, cennetlere çeviren Nur! Ey Şâfi’! Muhtacız şefaatine. Muhtacız sevgine…
Tevellüdünün sene-i devriyesinde bekliyoruz seni efendim. İndirildi hatimler, okundu Yasinler, çekildi Âline ve Ashabına salâtü selâmlar… Hiç olmazsa tevellüdünün sene-yi devriyesinde gel, ey gönlümün, yüreğimin, kâinatın zeynebi… Güllerle donattık her yeri, gül kokunla gel ey ruhumun zeynebi…
Gel ey Sultanım, zamanıdır. Yolunu bekleyen gözler vardır. “Gel, ey Muhammed (asm), bahardır... Dudaklar ardında saklı âminlerimiz vardır... Hacdan döner gibi gel; Mi’râc’dan iner gibi gel; bekliyoruz yıllardır!”
Bütün İslâm âleminin Mevlid Kandilini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını, zulmün kalkıp barışın ve esenliğin yeryüzüne hâkim olmasını Cenab-ı Allah’tan (cc) niyaz ederim.