Evvelâ köşemizi ta’kip eden, ayrıca yorumlarıyla yazılarımıza bir nevi katkıda bulunan kıymetli zevâta (Atillâ Yılmaz, Cenk Çalık, Eyüp Aktaş, Mehmet Çetin, Nâhit Topaloğlu, Said Yüksekdağ, Şerife Tez ile “Abdullah,” “Nâbi,” “S. Topuz,” “Zübeyir” rumuzlular) binler teşekkürle, bir-iki “mühim” yorumu mütalâaya çalışacağız...
***
22 Şubat 2022 tarihli ve “‘Okuyucu mektupları’ üzerine değerlendirmeler (5)” başlıklı yazımız hakkında:
—Said Yüksekdağ: “Öncelikle şunu ifâde etmek isterim ki ‘Yeni Asya’da yazanlar arasında en geniş kapsamlı köşe size ait Orhan Ağabeyim. Zîra dergilerin her ay okunup aylık, gazetede çıkan yazıların her gün okunup [aylık] olarak bâzı önemli paragraflarının derlenmesi müthiş bir okuma azmi ve sebat gerektiriyor. Bunlar dışında ‘Kitaplık’ ekini çıkarmanız, ‘Yeni Asya’ yazarları hakkında bilgileri not almanız vs. takdire şâyân. / Mart ayı ile başlamayı plânladığınız yeni derleme projenizi şimdiden merak etmeye başladım! Tahminimce Yeni Asya Neşriyat’ta çıkan kitaplardan yapılan derlemeler olabilir, diye düşünüyorum;—belki zor olur, ama sizde bu azim varsa niye olmasın—ama bakalım ne çıkacak:) / Rabbim şevk ve gayretinizi arttırsın ve bu hizmetten ayırmasın inşâallah...”
Elcevap: Değerli genç yazarımız, bu fakirin çalışmalarını bîhakkın özetlemiş—hassaten teşekkür ederiz!
Fasılalarla yedi yılı aşan bir “yazarlık” sergüzeştimiz mevzuubahis. Lâkin “tüm neşriyatımızı ta’kip etmek” gibi cidden zahmetli ve de zaman alıcı “yazı sahamız”ı daha ne kadar sürdürebiliriz, orası meçhûl!
Said Yüksekdağ kardeşimiz “yeni derleme” projemizin kaynağını da “Yeni Asya Neşriyat (YAN) kitapları” olarak doğru tahmin etmiş. Önümüzde bâzı serî kitaplar dâhil birkaç seçenek vardı; nihayetinde biz YAN baskılı “Risale-i Nur Külliyatı”nı tercih etmiş bulunuyoruz...
***
19 Nisan 2022 tarihli ve “‘Bayağı’ kelimesi ve ‘parantez’ uygulaması” başlıklı yazımız hakkında:
—Nâhit Topaloğlu: “Orhan kardeşim. Mühim bir konuya temas etmişsiniz. Allah razı olsun. / Âcizane bir iki hususu tashih etmek isterim; berây-ı malumat arz olunur: [*] Ba’riz değil ‘bâriz’ şeklinde yazmak daha doğru olur; kelimenin aslında ‘ayın’ harfi yok çünkü. [*] Diğer bir husus, ‘bayağı’ kelimesi galat değildir. Zarf olarak ‘âdeta; epeyce, iyice, enikonu’ mânâlarında kullanılır. ‘Baya’ ise zâten kelimenin eski Türkçedeki asıl hâlidir. Baya, ‘az önce, demin’ mânâsında kullanılmaktayken, baya+kı > baya+ġı ekleriyle ‘önceki gibi, eskisi gibi’ mânâsında hayatiyetini sürdürmüş ve 1.Değişik bir tarafı bulunmayan, farklı olmayan, sıradan 2.Aşağılık, âdî, seviyesiz, pespâye, denî 3.İnce ve kibar olmayan, basit, kaba, âmiyâne 4.Âdeta; epeyce, iyice, enikonu mânâlarıyla günümüzde yaygın şekilde kullanılmaktadır. / Bâki selâm ve muhabbetlerimle...”
Elcevap: Kıymetli okuyucu-yazarımız “edebiyat öğretmeni” Nâhit Topaloğlu’nun “tashih”leri bizi hem hoşnut hem de tenvir etmekte.
(Yalnız, birkaç mevzuu gündeme getirdiğimiz yazımızda “hangi mühim konuya temas etmişiz ve o konu niçin mühimmiş” pek anlayamadık!)
Gelelim “baya/ğı” kelimesinin istimâliyle alâkalı detaylı bilgilendirmeye... Doğrusu, ilgili kelimenin böylesine farklı, ama zıt mânâları barındırdığının bir “mütehassıs” tarafından te’yidi bizi daha bir şaşırttı! Biz orada bir tenâkuz olduğuna dikkat çekerken “hoca”mız burada tam aksini buyuruyor. “Baya”(!) tuhaf bir vaziyet...