"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aklın nazar-ı zahirisine karşı kudretin izzetinin muhafazası nasıl olur?

Osman KOYUNCU
04 Ağustos 2016, Perşembe
Kudret ile kuvvet arasında şöyle bir fark vardır, kudret bilinçli, sonsuz ve çok yönlü güç olmasına karşı, kuvvet herhangi bir güç ve tek yönlüdür.

İzzet kelimesi ise, değer, kıymet, üstünlük, muhterem gibi manalara gelir. Aziz kelimesi de aynı kökten türetilmiştir, güçlü olmayı üstün ve şerefi ifade eder. Kur’ân’da aziz kelimesinin tamama yakını Allah hakkında kullanılmıştır.

Tabiat kanunu denen şeyler, Allah’ın kudreti ile kâim olan şeylerdir. Kâinattaki bütün kanun ve kurallar, Allah’ın kudret sıfatının birer tecellisidir. Allah’ın iradesinin arşı olan emir âleminde kanunlar yazıldıktan sonra, bu yazılı emirler ilimden varlık âlemine çıkmasını kudret sıfatı yapar. Meselâ suya genişlen veya kaldır emri, güneşe çek veya it emri verilir, kudret sıfatı bu emri ilimden varlık âlemine çıkarır. Kanunlar, Allah’ın kudretinin ilimden varlığa çıkış serüvenidir. Bütün işler, kanunlar, sebepler Allah’ın Kayyumiyet’i ile ayakta dururlar. Kayyumiyet kalksa hiçbir şey ayakta kalamaz. Allah’ın bir yerdeki bir işe iradesi varsa, olacak olan o şey muhakkak Allah’ın ilminde vardır, o ilimdeki, şeye kudret tecelli eder, o zamanda, o yerde, o şey meydana gelir.

  İnsan, kâinatın çekirdeği ve küçük bir numunesidir. İnsan çok mükemmel cihazlarla donatılmasına rağmen,  Allah’ın irade ve büyüklüğü karşısında kabiliyetleri kısa, sınırlı ve hiç hükmündedir. Bu kadar büyük bir Allah’ın, sebepleri, kendisi ile kulları arasında aracı kullanması bir noksanlık veya ihtiyaçtan ileri gelmemektedir. Bunun çok başka sebepleri vardır. İnsanların kabiliyetlerinin diğer varlıklara nazaran çok mükemmel olmasına rağmen, Allah’ın bütün fiillerinin hikmetlerini bilmesi, anlaması mümkün değildir. Zahirî, çirkin ve nâhoş görünen çok şeylerin arka planları, çok güzel hikmetli ve parlaktır. İnsanlar, zahirî nazarları ile bu hikmetleri göremedikleri için, Allah’a itirazda bulunmaktadır. Bediüzzaman “esbab (sebepler) ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini (terbiyesinin büyüklük ve azametini) izhar için (açığa çıkarmak için) vaz edilmiş (konulmuş) bir takım vasıtalardır… Yalnız gafil ve cahil olanlar hadiselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri göremediklerinden, Cenâb-ı Hak’tan şekva ve şikâyetlere başlarlar. İşte o şekva şikâyetlerin hedefini değiştirmek için esbap vaz edilmiştir.” (Mesnevî-i Nuriye, sayfa 12-13)

Bediüzzaman, ayrıca “kâinatta gerçi her şeyde bir güzellik ve iyilik ve hayır vardır. Ve şer ve çirkinlik gayet cüz’îdir ve vâhid-i kıyasîdirler (Allah’ın kâinattaki güzelliklerinin derecesini arttırmak ve göstermektir) ki, güzellik ve iyilik mertebelerini ve hakikatlerinin tekessürünü ve taaddüdünü (miktar ve sayı çokluğunu) göstermek cihetiyle, o şer ise hayır ve kubh (çirkinlik) dahi hüsün (güzel) olur.  Fakat zîşuurların nazar-ı zâhirîsinde (şuur sahiplerinin yüzeysel bakışlarında) görünen zahirî çirkinlik ve fenalık ve belâ ve musîbetten gelen küsmekler ve şekvâlar (şikâyetler) Zat-ı Hayy-ı Kayyûma teveccüh etmemek için, hem aklın zâhirî nazarında habis, pis görünen şeylerde, kudsî, münezzeh olan kudretin bizzat ve perdesiz olanlarla mübaşereti kudretin izzetine münâfi gelmemek için zahirî esbaplar o kudretin tasarrufâtına perde edilmişler. O esbap ise icad edemiyorlar; belki (muhakkak) haksız olan şekvâlara ve itirazlara hedef olmak ve izzet ve kudsiyet ve münezzehiyet-i kudreti muhafaza içindirler” (Lemalar, sayfa 324-325)

Büyük bir ayakkabı dükkânına bazen büyük bir kütük konur. Bu kütük monotonluğu kaldırır, ayakkabıların gerçek güzelliğini meydana çıkarır. Onun için güzelliğin derecesini göstermek için çirkinliğe ihtiyaç vardır. İnsan hep güzellikler ile süslü parklarda değil de çirkinliklerle karışık dağlarda kırlarda daha iyi dinlenir, daha çok rahat eder.

Temsilde hata olmaz derler, yıldırımın düşmesinden insanların zarar görmemesi için minarelere ve yüksek yerlere paratonerler koyarlar, işte aynen bunun gibi, sebepler Allah’a itirazlara bir paratonerdir, fakat buradaki mana Allah’ı korumak için değil, itirazları def etmek içindir. Ruhların alınması zahiren çok çirkin görülür, fakat perde arkasında ince sebepler ve büyük hikmetler vardır, insan küçük aklı ile bunu anlayamaz, ruhların alınmasında bazen kazalar, bazen hastalıklar, bazen de Azrail (as) Allah’a perde olur. Gafil insanlar itirazlarını o sebeplere atarlar.

Bununla birlikte Allah’ın izzet ve azameti sebeplerin kendi kudretine perde olmasını istemez. Çünkü ilmindeki şeye, ‘ol’ diyor Allah’ın kudreti o şeyi meydana çıkarıyor, sebeplerin kudrete perde olmasına gerek yok hem de sebeplerin ilmi ve kudreti de yok ki yardımcı olabilsin, cahil insanların ağlayıp sızlamaları ve itirazları eğer Allah’a ise, iman tehlikededir, eğer sebeplere ise boş bir vaveyladır, imanın düşük mertebesini gösterir.  

Bazı gafil insanlar yanlış olarak, sebepler dairesi ile itikat dairesini karıştırır. Gereksiz ve yersiz tevekkül eder, Allah rızkımızı verir kimse aç kalmaz der hâlbuki Allah ölmeyecek kadar ki rızka kefildir, gerisini bizim çalışmamıza bağlamıştır. Çalışmadan tevekkülde bulunmak açlık ve sefalet getirir. İmtihan dünyası olması noktasından bakıldığında sebeplere ihtiyaç vardır.

Bediüzzaman “kezalik, kudretin levazımıyla (gerekliliği) hikmetin levazımı bir değildir. Birine ait levazımatı ötekinden talep etmek hatadır. Ve keza daire-i esbabın iktizasıyla daire-i itikad ve tevhidin iktizası bir değildir. Onu bundan istememeli. Ve keza, kudretin taallukatı ayrı vücudun cilveleri veya sair sıfatın tecelliyâtı ayrıdır;  birbirine iltibas edilmemeli.” (Mesnevî-i Nuriye, sayfa 108)

Cennette bir ağacı çağıracaksın sana elma getirecek, orada sebeplere ihtiyaç yoktur, burada da kâmil iman ve akıllı insan için yine sebeplere ihtiyaç yoktur. Akıllı ve imanlı insan, topraktan ve çamurdan bin bir çeşit meyve ve sebzenin olamayacağını anlar, toprak perdesi arkasında Allah’ın kudret elini görür şükreder kulluk vazifesini ifa eder. Mana-yı ismi ile sebeplere bakmaz, mana-yı harfi ile, Allah hesabına bakarak bu güzellikleri, bunların hakiki maliki olan Allah’a verir. 

Okunma Sayısı: 2556
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı