"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Evliyalar ve Meşmeşiye

Osman KOYUNCU
05 Ocak 2016, Salı
Meşmeşiye, lûgatte “(a.i.) tas. Âlem-i gaybdan veya âlem-i misalden bir âlem; bazı evliyanın keşfen müşahede ettikleri bir yer.” şeklinde tanımlanıyor. (Osmanlıca-Türkçe Lûgat, Yeni Asya Neşriyat)

Bazı büyük evliyalar, verdiği bazı haberlerde yanılmakta ve Meşmeşiye denilen gaybî âlemde bahsettikleri yerlerin, fen ilimlerine göre dünyada karşılığı bulunmamaktadır. Bu durum bazı insanlarda kafa karışıklığı ve şüpheye sebep olmaktadır. Bu insanlarda, ya dinî şahsiyetlere karşı güven azalmakta ya da dine soğuk bakmaktadırlar. Bugün, fen ilimleri bu kadar incelmesine rağmen, bu söylenen yerlerin doğruluğunu onaylamıyorlar. Bunun nedeni ne olabilir?

Kur’ân inmeye başlamadan önce, semanın kapıları açıktı. Cinler, semadaki melâikelerin konuşmalarına kulak misafiri olup, bazen doğru bazen yanlış bilgileri alıp, yerdeki kâhinlere bildiriyordu. Onlar da bu bilgileri insanlara söylüyordu. Kur’ân inmeye başlayınca, vahye gölge düşmesin diye, semanın kapıları kapandı. Cinler bir daha oradan bilgileri alıp kâhinlere veremediler.

Acaba “Gaybdan haber veriyorum” diyen şarlatanların, geçmişten verdiği ve kısmen doğru olan bu bilgilerin kaynağı nedir? Bazı cinler yüzlerce yıl hatta bin sene kadar yaşayabilir. Meselâ çok eski zamanlarda gömülmüş bir defineyi bilebilir veya o zamanlarda yaşamış insanları tanıyabilirler. Mesela sana “50 sene önce ölen dedenin ruhunu çağırıyorum” diyen şarlatan, o zamanı görmüş ve dedeni tanıyan, şerli ve yaşlı bir cin ile görüşüyor olabilir. Nasıl ki bizler on yıl öncesinde yaşadığımız bir olayı anlatabiliyorsak, o yaşlı cinler de o olay hakkında bilgi verebilir. 

Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez, hatta peygamberler bile. Bediüzzaman “Resul-i Ekrem (asm) ‘Lâ ya’lemu’l-gaybe illallah’ [Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez] sırrınca kendi kendine gaybı bilmezdi. Belki Cenab-ı Hak ona bildirirdi, o da bildirirdi” diyor. (Mektubat, s. 96)

Allah’ın kendine has ilmi vardır, onu kimse bilemez, bazılarına bildirirse o müstesnadır. Bir de Levh-i Mahfuz ve Levh-i Mahfuz’un yazar bozar tahtası hükmünde olan Levh-i Mahv-ı İsbat’taki ilmi vardır. Evliyaların büyük kısmının, Allah’ın izni ile verdikleri bu bilgiler, bu yazar bozar tahtası hükmündeki Levh-i Mahv-ı İsbat’ta bulunmaktadır. Bediüzzaman “yazar bozar tahtası” diyor, demek ki bu yazılanlar bazen siliniyor veya değiştiriliyor. Sadakanın ömrü uzatması, burada yazılan ömürdedir; yoksa Allah’ın ezelî ilmindeki hakiki ömürde değişiklik olmamaktadır. Çünkü burada yazılanlar bazı şartlara bağlıdır ve bu şartlar Levh-i Mahfuz’da veya Allah’ın ilminde yazılıdır, şartlar gerçekleşmezse o söylenen olay meydana gelmez. O veli, yazar bozar tahtasındaki ilme vâkıf olduğundan ve onun dışındaki ilimlere vâkıf olamadığından, o velinin haber verdiği olaylar, kısmen noksan gibi görünebilir. Bediüzzaman’ın eserlerinde söylediği bu gibi gaybî bilgiler, çeşitli şartlara bağlıdır. Bu bilgiler, velilerin söylediği yazar bozar tahtasındaki bilgilerden daha ileridedir. Bu bilgilere, izn-i İlahî ile vâkıf olduğundan, birbirine zıt gibi görünmesi ve kişilere göre farklı yorumlanmasının nedeni budur. Olayların şartlarını çok iyi incelemek ve farklılıkları çok iyi yorumlamak, Kitab ve Sünnet terazisi ile tartmak lâzımdır.

“İşte, Küre-i Arzın [Dünyanın] tabakat-ı seb’asına [yedi tabakasına] dair bazı ehl-i keşfin, Kitap ve Sünnetin mizanıyla tartmadan beyan ettiği tasvirat, yalnız coğrafya nokta-i nazarındaki maddî vaziyetten ibaret değildir. Meselâ, demişler: ‘Bir tabaka-i arz, cin ve ifritlerindir. Binler sene genişliği var.’ Halbuki, bir iki senede devredilen küremizde o acip tabakalar yerleşemez. Fakat âlem-i mânâ ve âlem-i misalde ve âlem-i berzah ve ervahta küremizi bir çamın çekirdeği hükmünde farz etsek, ondan temessül ve teşekkül eden misalî şeceresi, o çekirdeğe nisbeten koca bir çam ağacı kadar olduğundan, bir kısım ehl-i şuhud, seyr-i ruhanîlerinde, arzın tabakalarından bazılarını âlem-i misalde pek çok geniş görüyorlar, binler sene bir mesafe tuttuklarını görüyorlar.” (Mektubat, s. 83)

Bediüzzaman “Gördükleri doğrudur. Fakat âlem-i misal sureten âlem-i maddîye benzediği için, iki âlemi memzuç [karışmış] görüyorlar, öyle tabir ediyorlar. Âlem-i sahve [uyanıklık âlemine] döndükleri vakit, mizansız olduğu için, meşhudatlarını [gördüklerini] aynen yazdıklarından, hilâf-ı hakikat [hakikate aykırı] telâkki ediliyor. Nasıl küçük bir aynada büyük bir saray ile büyük bir bahçenin vücud-u misaliyeleri onda yerleşir. Öyle de, âlem-i maddînin bir senelik mesafesinde, binler sene vüs’atinde vücud-u misalî ve hakaik-i mâneviye yerleşir.” (a.g.e.) diyor.

Yine “Onlar ehl-i hak ve hakikattirler, hem ehl-i velâyet ve şuhuddurlar. Gördüklerini doğru görmüşler; fakat ihatasız olan hâlet-i şuhudda ve rüya gibi rü’yetlerini tabirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için, kısmen yanlıştır. Rüyadaki adam kendi rüyasını tabir edemediği gibi, o kısım ehl-i keşif ve şuhud dahi rü’yetlerini o halde iken kendileri tabir edemezler. Onları tabir edecek, ‘asfiya’ denilen veraset-i nübüvvet muhakkikleridir. Elbette o kısım ehl-i şuhud dahi, asfiya makamına çıktıkları zaman, Kitap ve Sünnetin irşadıyla yanlışlarını anlarlar, tashih ederler, hem etmişler.” (a.g.e.) diyor.

Buradan anlıyoruz ki asfiyaların makamı, evliyalardan daha büyüktür. Asfiyalığa terakkî eden pek çok evliya vardır. Avam tabakası, keşif ve keramete ehemmiyet verdiği için, keramet sahibi evliyaları asfiyalardan daha yüksek görüyor. Bediüzzaman, bu asrın görevlisidir ve makam olarak, evliya ve asfiyalardan daha yüksektir. Bunun için Sikke-i Tasdik-i Gaybî gibi eserleri, çok dikkatli bir şekilde, bir heyet tarafından incelenmeli, haberlerin şartları çok iyi tahlil edilmelidir.

Okunma Sayısı: 5230
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • nahit topaloğlu

    5.1.2016 10:09:59

    Osman kardeşim. Cinlerin 1000 yıl yaşaması meselesi arzettiğiniz gibi değildir. Zaman buudumuz farklı olduğundan 1000 yıl yaşama meselesi karıştırılıyor 1000 yıl yaşadı dediğiniz cin bizim zaman buudumuza göre yaklaşık 70_80 yıl gibi bir zamana tekabül eder. Muhabbetlerimle. BaKi selamlar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı