"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İbni Arabî, Fahreddin-i Razi ve Bedüzzaman’da Allah’ın varlık delilleri

Osman KOYUNCU
25 Ağustos 2019, Pazar
Her ilim ekolü kendi ilmi penceresinden Allah’ın varlığını ispatlayıp çeşitli deliller ileri sürmüşlerdir.

Fahreddin-i Razi bir kelâm âlimi olduğu için Allah’ın varlığını hep kelâm ilmi ile açıklamaya çalışmıştır. İbni Arabi ise kelâm ilmi açısından Allah’ın varlığının ispatlanmasını noksan gördüğünden, Fahreddin-i Razi’ye yazdığı mektupta “Allah’ı bilmek, varlığını bilmenin gayrısıdır demiş.” Yani Allah’ı tanımak, sadece yaratan olarak O’nun varlığını ispatlamaktan başka bir şeydir. Mektubat 552 Kelâmcılar Allah’ın varlığı hudus, imkân ve teselsülün (silsileli yaratılışın) imkânsızlığını ispatlayarak anlatıyorlardı. Hudus yani madde başta yoktu sonradan yaratılmıştır eğer bir şey sonradan var olmuşsa onun bir ustası yani yaratanı olmalı, O da Allah’tır demişler. Yani bir harf yazılmış ise elbette bunu yazan bir kâtip vardır. İmkân delili ise, bir şeyin olup olmaması eşitse ve o şey olmuşsa onun olmasını isteyen yani tercih ederek yaratan birisi vardır, O da Allah’tır.

Teselsülülün (silsileli yaratılışın) muhal olması delili ise yaratılışta, sebeplerin zincirleme birbirine eklenip sonsuza gitmesi muhaldir. Bu sebeplerin ilk başı olmalı, baştaki varlığı, sonrasını ve sebepleri O yaratmalı, Kelâmcılar bu ilk yaratana Allah diyor ve ilkten sonraki yaratmayı da O yapıyor. Kelâm ilmi açısından bu şekilde Allah’ın varlığına delil getirmeyi İbni Arabi noksan gördüğünden Fahrettin-i Razi’yi uyarmıştır. Bediüzzaman da kelâm ilmi açısından Allah’ın varlığının ispatını noksan gördü. Fakat Muhiddin-i Arabi, tarikat ve tasavvuf mesleğinden olduğundan, onun da Allah hakkındaki delilleri noksandı.

Bediüzzaman, burada her iki âlimin noksanlarını tamamlıyor ve sahabe mesleğine velâyeti Kübra diyerek o mesleğin bir cilvesi olan Risale-i Nur yolunu gösteriyor. Her bir fen ilmi dalı Allah’ın bir ismidir. Allah sonsuz nurdur, bu nur tam bilinemez ve kavranamaz. Fakat fen ilimleri yani Allah’ın isimlerinin penceresinden nereye bakarsanız bakınız Allah’ın varlığına sayısız deliller görebilirsiniz. Yalnız tasavvuf ve tarikatla yani kalp ayağı ve seyri sülük ile zor uzun ve meşakkatli yollarla ancak Allah, noksan olarak kısmen tanınabilir. Fahreddin-i Razi bunu bildiğinden bu noktadan, o da İbni Arabi’yi tenkit ediyor. Bu yol uzun, noksan ve zordur diyor.

Tasavvuf yolunda giden bazı âlimler Vahdeti Vücut ve Vahdet i Şuhut mesleğine yöneldiler, Bediüzzaman bu zamanda bu yolun çok riskli ve tehlikelerinin olduğunu söylüyor.

Bazı âlimlerde, İbni Arabi’nin bu kalbi ve hali durumunu tam anlayamadıklarından onu yoldan çıkmış, hakikatten uzaklaşmış olarak görüyorlar. Vahdet-i Vücut mesleği, Allah’ın dışındaki varlıkları inkâr ederek yalnız Allah’ın varlığını dikkate alıyorlar. Hâlbuki büyük ulemalar da Bediüzzaman gibi “Eşyanın hakikati sabittir” demişler. Bunlar aynı zamanda Allah’ın varlığı dışında isimlerinin ve sıfatlarının tecellilerini kabul etmiyorlar. Bunun için Fahreddin-i Razi, İbni Arabi’yi bu noktadan tenkit ediyor. Vahdeti Şuhut mesleği ise eşyanın varlığını kabul ederek eşyadan yüz çevirip bütün dikkatlerin Allah’a yönelmesini öneriyorlar, “la meşhude illa hu” derler. Yani Allah’tan başka bir şey görme demektir. Ondandır ki bu meslekte gidenlerin haline sehve denmiş. Yani aklın tam başta olmama halidir. Vahdet-i Vücuttakilerin haline ise sekir hali denir. Bu insanlar ise manevî sarhoştur. Aklı başında olanlar bunlara tabi olursa dinen mesul olurlar, fakat bunlar sehve ve sekir halinde oldukları için mazur olabilirler.

Bediüzzaman’ın tavsiye ettiği sahabe mesleği ise eşyanın varlığını kabul eder bu varlıkları unutturmak yerine onlar Allah’ın isimlerinin gölgesi belki gölgelerinin gölgeleridir der. Bu varlıklar birer ayinedir ve Allah’ın sonsuz isimlerinin ve sıfatlarının tecellileridir. Her varlık Allah’ın âyetleridir, nereye bakarsan bu âyetlerden Allah’a ulaşırsın. Sahabe mesleği dışındakiler, sanki çok uzaklardan yer altından borularla su getirmek gibi zor, Sahabe mesleği ise her yerde sondaj vurarak su çıkarmak gibi kolaydır. Bediüzzaman, Allah’ı anlatan üç büyük delil vardır der. Kur’ân, Hz. Muhammed (asm) ve kâinat kitabıdır. Kâinattaki her şey bu kitabın içinde bir satır ve her satırda da küçük çapta büyük kitaplar yazılmıştır, fen bilimleri penceresinden bu kitapları okunabilirse bu âlemde sonsuz delillere ulaşılabilir.

Okunma Sayısı: 5093
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı