İnsanlığın ilk devirlerinde değişim daha yavaştı. Binlerce belki on binlerce yılda bir devir değişiyordu.
İnsanlığın gelişip tekâmül etmesine paralel olarak, devirlerde değişimler de hızlandı. Bin yıl, beş yüz yıl ve son zamanlarda yüz yıla indi, şimdi ise yaklaşık her on yılda bir devirler değişmektedir. Belki ilerde her yıl yeni bir devir hükmünde olacaktır. İşte zamanın değişmesi, devirlerin kısalması da ilim öğrenme yollarının kısalmasına sebep oldu. Eskiden insanlar 30-40 yıl ilim tahsil ediyor, tarikatlarda uzun süre meşgul oluyordu. Şimdi ise insanlar dünyevîleşti ve madde içinde boğuldu.
Bu zamanda insanların ruhlarını dinlendirecek, dünyanın boğucu dalgalarında bir nefes aldırmak için çok kuvvetli, etkili dinî eserlere ihtiyaç vardır.
Zamanında tarikatlar insanların manevî tekâmüllerine büyük hizmetler ettiler. İlmini tamamlayan âlimler, manevî ilim almak için tekkelere gidip tarikat ehlinden manevî terbiye alıyorlardı. Şimdi ise genelde tarikatlar avam mesleği oldu. Bu zamanda avam tabakası da kolay kandırıldığından, bu insanlara bilmeden yanlış işler yaptırılabiliyor.
Bediüzzaman mealen, “İmanın kutsî hakikatlerini en kesin ve açık şekilde ders veren ve en inatçı dinsizleri ve filozofları susturup ders veren Risaleleri bırakıp veya sekteye uğratıp veyahut Risale i Nur’a kanaat etmeyip tarikat hevesiyle Risale i Nur’dan izin almayarak kapanmış hangahlara (büyük tekkelere) girmek ne derece yanlış olduğunu ve bizim de şefkat tokatlarını hak ettiğimizi gösteriyor.” (Lem’alar 638)
Her şeye el atanlar her şeyden mahrum kalır derler. Bir gün merhum Mehmet Kırkıncı Hoca’ya birisi gelip sormuş, “Hocam ben hem size geliyorum, hem falan tarikata gidiyorum, hem de zaman bulduğumda da şu tarikata gidiyorum.” Hoca efendi dinledikten sonra ona demiş ki, “Ayrı ayrı birkaç yere onar yumurta koysan, tavuk bir gün bunların üzerinde, diğer gün şunların üzerinde yatsa hangisinden civciv çıkar” demiş. Adam ‘hiçbirinden’ demiş. Hoca efendi de ona ‘Sen de bir yerde kal’ demiş. Bu zamanda peygamber mesleği olan Risale-i Nur gibi eserler bırakılarak, Bediüzzaman’ın ifadesi ile ömrünü tamamlamış ve kapanmış tekkelerde Nur aramak, zaman kaybından başka bir şey değildir.
Bediüzzaman, “Risale i Nur dairesi çok geniştir, şakirtleri pek çoktur. Harice kaçanları aramaz, ehemmiyet vermez, belki (Farsça manası ile muhakkak) daha içine almaz. Her, insanda bir kalp var. Bir kalp ise, hem dairede, hem hariçte olamaz.” Bediüzzaman en küçük talebeyi bir veliden daha ehemmiyetli görüyorum diyor. İnsan eleğin altında kalıp elendi mi, yeniden eleğin içine girmesi çok zor oluyor, duâ, gayret ve sabırla daire içinde kalmaya çalışmak, küçük kusurlara bakmamak lâzımdır.
“Hem hariçteki irşada hevesli zatlar, Risale-i Nur şakirtleri ile meşgul olmamalı. Çünkü üç cihetle zarar görmeleri muhtemeldir. Takva dairesindeki talebeler irşada muhtaç olmadıkları gibi, hariçte kesretli namazsızlar var. Onları bırakıp bunlarla meşgul olmak irşat değildir. Eğer bu şakirtleri severse, evvelâ daire içine girsin, o şakirtlere peder değil, belki kardeş olsun; fazileti ziyade ise ağabeyleri olsun.” (Lem’alar 632)