“Bundan sonra senin adın Abdurrahman olsun. Çünkü sen Rahman olan Allah’ın rahmeti ile iman şerefine erdin.”
Hz. Peygamber (asm)
Asıl adı Abdulkâbe olan Abdurrahman b. Avf, ticaret amacı ile Yemen’e gitmişti. Orada yaşlı bir dostu olan Askalan b. Avakıru’l-Himyerî’nin misafiri olmuştu. Her zaman onun misafiri olurdu. Bu defasında “İçinizde sizin dininize karşı çıkan var mı?” diye sordu. “Evet, var!” deyince “Sana bu ticaretinden daha hayırlı bir şey haber vereyim mi?” dedi. “Evet, bu nedir?” deyince Yemenli Avakır şöyle dedi: “Şüphesiz yüce Allah senin kavminden kendisinden razı olup seçtiği bir peygamber gönderdi. Ona kitap verdi. O insanları putlara tapmaktan men edecek, hakkı söyleyecek ve batılı iptal edecektir. O Haşimoğullarındandır. Ey Abdulkâbe sen onun dayılarından sayılırsın. Çabuk dön ve git ona yardımcı ol!” dedi.
Sonra Peygamberimiz (asm) için yazmış olduğu birkaç beyitlik şiiri kendisine verdi ve “Benim ona imanıma şahit olan şu beyitleri de ona götür” dedi.
Abdurrahman döner dönmez hemen Peygamberimizin (asm) yanına, Hz. Hatice’nin evine geldi. Peygamberimiz (asm) onu görünce gülerek karşıladı. “Hoş geldin!” faslından sonra Peygamberimiz (asm) “Yemen’den ne haberler ile döndün?” buyurdu. Bu soruya şaşıran Abdurrahman, “Ne haberi, bu ne demek?” deyince, Peygamberimiz (sav) “Bana verilmek üzere getirdiğin Yemenli ihtiyarın emanetinden haber ver” buyurdu. Sonra “Bunu bana gönderen Avakıru’l-Hımyerî mü’minlerin en üstün olanlarındandır” buyurdu. Bu mu’cizeyi gören Abdurrahman, hemen “Lâ İlâhe İllallah” diyerek Müslüman oldu. Yemenlinin gönderdiği şiiri koynundan çıkardı ve Peygamberimize (asm) okudu.
Sonra Peygamberimiz (asm) ona Hz. Ebû Bekir (ra) ile görüşmesini söyledi ve akşam sohbetlerine Kur’ân-ı Kerimi okumaya dâvet etti.
Akşam olunca Peygamberimizin (asm) evinde toplandılar. Hz. Ebu Bekir (ra) ile görüşen Abdurrahman da gelmişti. Peygamberimiz (asm) sahabelerine Abdurrahman’ı tanıttı. Yeni Müslüman olduğunu söyledi. Başından geçen macerasını anlatmasını istedi. Yemenli’nin şiirini okuttu. Sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın öyle iyi kulları vardır ki onlar beni görmeden iman etmişlerdir. Benden önce benim geleceğimi ve Allah’ın kitabının bana nazil olacağını bilerek bekleyen mü’minler olduğu gibi, benden sonra da beni görmeden bana ve Allah’ın kitabına inanacak mü’minler olacaktır. İşte benim gerçek kardeşlerim onlardır”1 buyurdu.
Peygamberimiz (asm) sonra Abdulkâbe ismini değiştirerek “Bundan sonra senin adın Abdurrahman olsun. Çünkü sen Rahman olan Allah’ın rahmeti ile iman şerefine erdin” buyurdu. Ondan sonra Abdurrahman ismi ile meşhur oldu. Peygamberimiz (asm) ona “Ticarette helâl kazanç için duâ etti.”2 Ondan sonra o derece eli bereketlendi ki taşa uzansa onda bir kazanç bulur, altın ve gümüş gibi değerli hâle gelirdi.
Mü’minler gecenin geç saatlerinde kalpleri Kur’ân nuru ile aydınlanmış, gönülleri şevk ve heyecan ile dolmuş olarak evlerine dağıldılar. Abdurrahman’ın Müslüman olması ve Yemen’den getirdiği haberler Müslümanların şevkini arttırmış, kalplerini neşe ve sürur ile doldurmuştu.
Abdurrahman b. Avf büyük bir gayretle imandan başkalarının şereflenmesi için çalışmaya başladı. Bu gayretleri sonunda Osman b. Mazun, Ubeyde b. Hâris, Ebû Seleme b. Abdulesed ve Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra) iman ile şereflendiler. Abdurrahman, Peygamberimizin (asm) evine gizli olarak onları götürmüş ve Müslüman olmalarını sağlamıştı.3
Ebu Seleme, Peygamberimizin (asm) emesinin oğludur. Ebu Leheb’in cariyesi olan Süveybe Hatun Peygamberimiz (asm) ile birlikte Ebu Seleme’yi de emzirdiği için Peygamberimizin de (asm) sütkardeşi olmaktadır. Müslüman olduğu zaman 43 yaşında bulunuyordu. Kendisi okur-yazar idi. Ebu Seleme evine gidince hanımı Ümm-ü Seleme’ye de Kur’ân okudu ve o da Müslüman oldu.
“Rasûlullah (asm) bir gün Mekke’de evinin yanında oturuyordu. Osman b. Maz’un da oradan geçiyordu. Resûlullaha (asm) bakıp tebessüm etti. İki cihan Güneşi Efendimiz de (asm) ona: ‘Biraz oturmaz mısın?’ buyurdu. O da karşısına oturdu. Konuşurlarken Resûl-i Ekrem (asm) Efendimize bir hal oldu. Sanki karşısında birisi ona bir şeyler anlatıyor, Efendimiz de (asm) anladım dercesine başını sallıyordu. Bu hal bir müddet sonra geçti. Osman bu hali merak etti ve Efendimize (asm) sordu. Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz kendisine Allah’ın elçisi Cebrâil’in (as) geldiğini ve Nahl Sûresi 90. âyetini indirdiğini söyledi. Yüce Allah bu âyette meâlen şöyle buyuruyordu: “Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsânı ve akrabaya vermeyi emrediyor. Zinâdan, fenalıklardan ve insanlara zulüm yapmaktan da nehyediyor. Size böylece öğüt veriyor ki, benimseyip tutasınız.” Bu hadise Osman b. Maz’un’un gönlünde iman nurunun tam olarak yerleşmesine vesile oldu. Ailesine de İslâm’ı anlattı ve onlar da Müslüman oldu. Diğer Müslümanlar gibi o da müşriklerin ezâ ve cefâlarına mâruz kaldı. Ama imanından hiç taviz vermedi.
Erkam bin Ebi’l-Erkam’ın Müslüman olması
Kureyşlilerin akıllılarından sayılan ve sevilen birisi olan Erkam b. Ebi’l-Erkam, Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın Müslüman olmasından sonra Müslüman olanlardandır. Kendisi “Hulfu’l-Fudul” ashabından idi. Hz. Ebu Bekir’in (ra) teşviki ile Müslüman olmuştur. Peygamberimize (asm) evini açmıştır. Peygamberimiz de (asm) Kureyşin kendisini rahatsız etmemesi için Erkam’ın safa tepesi dibindeki evinde gizlenir ve gelenlere Kur’ân okuyarak İslâm’ı anlatırdı. Dine dâvetini burada yapardı. Birçok insan burada İslâm ile şereflenmiştir.
Erkam’ın bu evi “Daru’l-Erkam” ve “Daru’l-İslâm” diye isimlendirilmiştir.4
Dipnotlar:
1- Aliyyu’l-Muttakî, Kenzu’l-Ummal, 13:227–229.
2- İbn-i Saad, Tabakat, 3:126.
3- İbn-i Saad, Tabakat, 3:393.
4- İbn-i Saad, Tabakat, 3:243.
M. ALİ KAYA