Hayata devam ederken ihtiyaçlarımız da artıyor. Şimdi hayat şartları çok değişti ve başkalaştı. Artık, çetin şartlarla karşı karşıyayız. Eskiden ihtiyaçları karşılamak kolaydı.
Et ihtiyacımızı ahırdaki hayvanlarımızdan, yumurtamızı kümesteki tavuğumuzdan, suyumuzu mahalle çeşmemizden temin ederdik.
Ne bina vergimiz vardı, ne de maliyeye borcumuz vardı. Bir kanaatimiz ve şükrümüz vardı. Hayatımız sade ve basit şeylerle sınırlı idi. Doğalgazımız yoktu, bahçede odun ocağımız vardı. Şimdi her şeye muhtaç hale geldik, çöpümüz ve suyumuz için dahi ücret ödemek mecburiyetindeyiz. Emekli olmayan kimse nerede ise yok. On milyonu aşkın kişi emekli maaşına talim etmek mecburiyetindedir. Bir de, asgarî ücret ile geçinen insanlarımız var. Eğer bunların başka yan gelirleri yoksa, hayatını devam ettirmeleri hayli zordur. Bizim gibi emekliler ise, şimdi asgarî ücret alanlardan daha düşük maaş ile hayatını devam ettirmek mecburiyetindedirler. O bakımdan, asgarî ücretten aşağı bir durumda hayat şartları zorlaşmaya başladı.
Bundan beş yıl önce emekli maaşları, asgarî ücretten daha fazla idi. Bayramlarda verilen bin lira şimdi iki-üç yüz lira değerindedir. Hükümet, müsrifliğinin bedelini halkına ödettiriyor. Bu bakımdan, asgarî hayat hastanlanmış, can çekişmeye devam ediyor. O, üç yüz bin lira ile şimdi neler yapılır, bir hesap etmek lâzım.
Bir de, insan israfı hayat biçimi haline getirmiş ise işi daha zordur. Emeklinin sesi çok zor çıkar. Bir kısmı ise fakir ve hastadır... İktidar bu masumiyetten oldukça hoyratça faydalanmaktadır. Bu, ne kadar devam eder?
“Evet, bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder” sözü hayatta yer buluyorsa, bu olumsuzluklar devam eder.
Devletin imkânlarını hoyratça kullanıp, dünyaya beş yüz milyar dolar borçlu bir idare dia almaz.
Her şey bizim elimizde. Oylarımız ile bu insanların sırtını sıvazlarsak, bu gidişat devam eder, biz de bu sıkıntıları çekmeye devam ederiz.