İnsanların sayısınca gözyaşlarını sayabiliriz… Gözyaşları, tek bir hicranın adı değildir… Eskiden gözyaşlarını saklayıp, gelecek nesillere ileten topluluklar varmış.
Gözyaşlarının çeşitli hikâyeleri vardır. İnsan bazen, çok hislendiğinde gözyaşlarını tutamaz. Gözyaşları genelde tek başına kaldığımızda akıtılır. Sevinç gözyaşları vardır, keder gözyaşları vardır, kahır gözyaşları vardır.
Bir de Üstadın gözyaşları vardır. Bunu çok hicranlı bir şekilde anlatır satırlarda. Esaretten döndüğünde, Van Kalesi’nde, harap olmuş etrafa bakarak hayalinde geçen haller için gözyaşlarını anlatır.
Eskişehir Hapishanesi’nin karşısında bir Cumhuriyet Bayramı’nda lise bahçesinde raks eden öğrencilerin elli sene sonraki vaziyetlerini keşfen gördüğü zaman gözyaşlarına hâkim olamaz ve hapisteki bazı arkadaşlarının, teselli için geldiklerinde, kendisinin yalnız bırakılmasını ister.
Üstad aslında ciddî ve mert mizaçlı bir insandır. Meseleyi derinliğine ele alan biridir.
“Ben kendi elemlerime tahammül ettim, fakat Âlemi İslâm’a indirilen darbelerin ilk önce kalbime indirildiğini hissediyorum” ifadesi çok büyük bir ruha sahip olduğunu açıkça göstermektedir.
İstanbul’da bir gencin mahremiyete uymayan hallerine ağlayan bir Üstad. Hapishanede, talebelerinin münakaşasına tahammül edemeyip ağlayan bir Üstad. Bir çok mektuplarda sürur gözyaşları ile ağlayan bir Üstad.
Bu gözyaşları bir zafiyetin gözyaşları değildi. Gözyaşı bir şefkatin eseridir. Bu gözyaşları aşktan üstündür.
Yeni Asya EuroNur