Kur’ân, iman, İslâmiyet hizmetinde en önemli ve esaslı düstur, prensip, kurul da hizmetleri paylaşabilmeyi bilmek ve yerine getirmektir.
Risale-i Nur’un has ifade tarzı ile; iştirak-i âmali uhreviyeyi gerçekleştirmek. Esasında bu şifreli cümle kudsî hizmetlerin cemaat ruhu ile yapılabilmesinin anlatımıdır.
Uhrevî, Kur’ânî, imanî hizmetlerde; hizmetin her türlü işinin bir el tarafından sahiplenilmesi ve neticenin çok ellerin paylaşılmasıyla ortaya çıkması hadisesi; gerçek bir maddî manevî kazanç ve muvaffakiyetin/başarının yapılmış olmasıdır.
Bir önemli husus ise; “ben bilirim, ben yaparım, benden başkası yapamaz, ben olmazsam bu hizmetler geri kalır vb.” sitayiş ve yakınmaların ortaya konmasına fiilî bir gerçeklikle meydan vermemek ve ilânatını yapabilmektir.
Tecrübelerin lisanıyla da anlaşılabileceği gibi her şeyi, her fiilî ve fikriyatı dünyaya çekmenin, dünyalamanın yanlışlığının sergilenmesi, akılla beraber gözlere de gösterilmesidir.
Eğer iştirak-i âmâli uhreviye iyi anlaşılabilirse ve yaşanarak gösterilebilinirse dünyanın işleri de gölge başarılara kavuşur ve bazı nefisleri de tatmin edebilir.
Uhrevî hizmetlerin paylaşımı ve tesiratları ancak ve ancak dünya hizmetlerinin rağmına olarak kat kat fazla belki on, onbeş misli bir istek, ihlâs ve samimiyet, ümid, aşk ve büyük bir şevk ister tâ ki, şeytan ve nefis, hatta hizmetteki bir arkadaşın, yoldaşın ve karındaşın senin hizmetlerini baltalayacak, engelleyecek ve mani olacak, işin rengini ve yönünü değiştirerek başka kanallara yollara, tarzlara ve akamete çekmesin, uğratmasın.
Varsa da yoksa da hizmette ve paylaşım da ihlâs şarttır. Allah’tan bilip, Allah’tan beklemek ve Allah’tan muvaffakiyet istemek baş tacımız olmalıdır. Yapabilmek ve uygulamakta şiarımız.