“Hele daha vakit var…” cümlesiyle ahiretine ait işlerini erteleyerek, olan hızıyla ve vücudunun, hayatının bütün imkân ve kuvvetiyle dünyaya adeta saldırarak sarılan insanın hali bile bile iki eli, iki ayağıyla derin olduğunu kesin olarak bildiği bir suda yüzme bilmeyerek, yüzmeye kalkışmasına benzer.
Bir de halkımızın müthiş bir ifadesini akla getirir: “Bile bile lades…” iki çarpı iki eşittir dörde inanan kişi bilmelidir ki, ne yaparsa yapsın, ne derse desin, nasıl tevil ederse etsin ve bütün bu noktalardan ne kadar aklen, fikren, düşünce ve amel olarak ertelerse ertelesin ahiret vardır ve de hiçbir zaman bizden uzak değildir.
Yolda giderken işaretlere özellikle bakan bir adam ancak mahal-i maksuduna/gideceği yere ne kadar uzak ya da yakın olduğunu anlar, söyler, bilir ve ona göre hareket eder. Gözünü kapasa da bir de bakmış ki çok uzak zannettiği ve bu zan sebebiyle görmemeye, düşünmemeye, akıl etmemeye çalıştığı gideceği yere vasıl olmuş, gitmiş olduğunu anlar… Ama “dank” ederek anlar.
Bu iş biraz de kabre konan adamın ölümü; gözlerini ahirete kapalı, dünyaya açık tutarak geldiğinde kafasını vurduğu mezar tahtalarının veya taşlarının anlattığı gerçeğe benzer. Kürtçe’de bunun bir atasözü de var, ölü defnedilir, duâlar okunur, cemaat dağılır, ölen kişide gitmek ister kalkınca kafası mezar taşına değdiğinde:
“Vah Miriye ez” yani “Ölen benmişim” der. Heyhat ki vakit geçmiş ola!..
Hayatın, vücudun ve imanın bütün şubeleriyle ve anlatarak yaptıkları ikazlarla bizlere doğru koşarak gelen ölüme gözümüzü kapamakla her iki dünyanın da kendimizce sadece elektrik lambalarını kapamış zannederiz. Ve bu zandan dolayı da iki hayatı da zayi ederiz… O zaman gelin, her iki dünya için de; Nur bir hayata gözlerimizi daima açık tutalım!..