Nerede, nasıl, ne şekilde konuşulacağını bilen adamların yanında… Nerede, neden, nasıl susulacağını bilen ve dinleyenler vardı.
Herkesin bir gayesi, hedefi ve çalışması olduğu fikrinden hareketle olsa gerek. Her şeyi kurtaracaklarını sananlar, “Ben mi kurtaracağım bu dünyayı” diyor. Gelin herkes kendi dünyasını kurtarmaya çalışsın. Allah’ın işine karışmaktan vazgeçsin.
Hiçbir zaman “bilmiyorum, bilemedim” diyemeyenlerin bir konuşma atmosferi vardır. Onlar her zaman, her yerde ve her konuda haklıdırlar. Aksini imâ ile bildirenler bile, onların karşısında haksızdırlar.
Hüküm Allah’ındır. Hükümferma O’dur. Lâkin, gelgelelim hepimizin en çok hoşuna giden hal bilip bilmeden, ispatı, delili olmadan hemen hemen her konuda, her fikir teatisinde hüküm vermektir. Öyle zamanlar oluyor ki bu alışkanlıktan dolayı karşı hükümlerin verilmesinden hemen sonra bile şahsî, kasır ve menfi hükümlerle müdafaa hükümleri bile çok rahat bir şekilde verilebiliyor.
Kimse kendi haline bakmıyor. Utanacak halleriyle hallenip utanmaya girmiyor veya o niyet ve hayali taşımıyor. Başkalarının utanılacak hallerini ortaya dökmeye ve hatta bunlarla kendisi utanmaya çalışıyor.
Sürekli kendinden bahsedenler güruhu var. Had bilmeyen bu kimseler bir de bunu marifet olarak yapıyorlar. Ve bunların aykırı olarak en büyük özelliği de bağışlamak nedir? Özür dilemek nedir? Affetmek nedir hiç bilmemeleridir.
Artık fiiliyat zamanıdır. Eskisi gibi yem yiyen hayvanların yanından geçerken ürkütmemek; elindeki çöpü yere atmamak için çöp kutusunu bulana kadar beklemek vb. Nezaket, insanlık, hümanizm, Allah rızası için göstermelik olmayan fiiliyatları, halleri, durumları göstermek ve yaşamak zamanıdır.
Vesselâm…