Efendimiz’in (asm) şu hadis-i şerifi ışığında “Bizimle müşrikler arasındaki fark, kalansuveler üzerindeki sarıklardır.” Efendimiz zamanında ve daha sonraki zamanlarda, zamanımıza gelene kadar sarığın Müslümanlar için diğer din mensuplarından ayırıcı bir alâmet-i farika bir özel giysi işareti olarak kabul edildiğini ve kullanıldığını görüyoruz…
Hadis-i şerif Müslümanlarla müşriklerin arasındaki bariz farkın baş kıyafetinde bulunmasını ifade etmektedir. İslâmlar için baş kıyafeti şekli ise kalansuve (fes, takke, başlık gibi başı örten teleksiz örtülerdir) üzerine sarılan sarıktır… Öyle anlışılıyor ki kalansuveyi bazı müşriklerin ve din mensuplarının da giydiği bunun üzerine sarık ilâvesinin bir İslâmî kıyafet olarak uygulandığı bunun da en geniş uygulama alanının ise dini kıyafetlerde olduğu ve kabul edilerek tatbik edildiğidir…
Takke takmak, takkenin üzerine sarık sarmak ancak Müslümanların tatbik edegeldiği, zamanımızda başkalarının takke giymemesi, sarık sarmaması karşısında niçin giymiyorsun, niçin takmıyorsun sorusu sorulmaz…
Özellikle şunu çok iyi bilmek gerektir ki; İslâmiyet dini emirler itibariyle Müslümanlara özel bir kıyafet giyme zorunluluğu getirmemiştir… Her Müslüman her çeşit, her tip elbiseyi, kıyafeti giyebilir, (dini emir ve mahremiyet sınırlarını aşmamak şartıyla) sarık sarar, takke giyer, ikisini bir kullanır veya hiçbirini kullanmayabilir… Bu konuda herkes serbesttir… Yeter ki ibadet noktasından ve din noktasından küfre şi’ar olarak kabul edilen şeyler kıyafet olarak ve başta kullanılmasın… Deccal serpuşu, Papaz külâhı, Yahudi kipa’sı vb. gibi dinin fesholunmuş emirlerini hatırlatan veya dine mugayır ve karşı emir ve tatbikatlarını gösteren, hatırlatan kıyafetleri kullanmak konusunda dikkatli olunmalıdır…Küfre kendi rızası ile girene müdahale edilemediği gibi, gayr-i İslâmî kisve ve kıyafete girene de kimse müdahale etme hakkına sahip değildir…
Bu bakımdan Müslümanların kıyafetleri bir değildir. Kimi pantolon, kimi elbise, kimi entari, kimi kaftan, kimi diştaşe, kimi şalvar, kimi kısa pantolon giyer, bu hususta herkes hürdür, serbesttir… Ancak Allah’ın emir ve yasakları; Efendimizin sünneti ve uygulamaları; İslâmî alâmet ve şiarına mugayir, yasaklanmış, hoş görülmeyen kıyafetlere girmek sırıtır ve kendi kendisini anlatarak garip karşılanır….
İbadetleri engellemeyen ve İslâmî şiarların dışına çıkmayan kıyafetler esastır… Sünnet, mübah, şiar, alâmet-i farika olan kıyafetin, libasın, elbisenin, takkenin, sarığın, ancak yanlış kullanımları insanı üzer ve sıkar.