Eski zamanın açlığı, kıtlığı, yokluğu, darlığın yerine bu zamanda küfür, sefahat ve dalaleti netice veren bir şükürsüzlük, hamdsizlik ve iktisadsızlık, israfperestlik mü’min ve Müslümanların her tarafını, her bir ferdini sarmış.
Ehl-i sefahatin düsturları, prensipleri, hal ve hareketleri, yaşantıları, özentileri ve istekleri maalesef ki maalesef ehl-i imanın “Olmazsa olmaz”, “Bunsuz olmaz!.. Şunsuz eksik kalır!.. Bunlar olmadan yapamam!.. Bu zevki, bu tatili, bu isteği muhakkak yapmalıyım!..” vs. almış başını gidiyor.
Halbuki tahkiki bir imanın verdiği halis bir şükür ve hamdle, iktisatla, duâ ve teslimiyetle elde edilen hiçbir zevk ve lezzet ehl-i dünyanın dünyalarında yoktur, olamaz da… Hata, varta, tehlike işte burda ortaya çıkıyor. İman zafiyetinin elinde oyuncak olan zihinler, akıllar,kalpler ve ruhlar serseri mayın gibi, şaşırmış bir şekilde yanlış kapıları çalıyorlar, olmayacak mecra ve kaynaklardan tatmin olmaya, içmeye ve doymaya kendilerini sevk edecek şekilde bir teslimiyetle pompalayarak, programlıyorlar ve icraatlara maalesef girerek hayatlarını, iki hayatlarını zindan ve cehenneme çeviriyorlar…
Ehl-i imanın imanı muhakkak en az tahkiki olmalı bu zamanda. Böyle bir tahkiki iman inşallah ehl-i imanı; dünya zevkleriyle, lezzetleriyle, maişet derdiyle ve bitmeyen, sonu gelmeyen dünyevi isteklerle mağlup etmez ve sefihane gaddar medeniyetin çarkları arasında ezdirmez!..
Gerçek manada elde edilebilen tahkiki iman; bu zamanda ehl-i imana hayatı kolaylaştırır.
Bu boğucu zulümatlar içerisinde kalplerini ferahlattırır, huzur verir.
Tahkiki iman için Risale-i Nur tefsirini elde edebilen adamın maişet derdi olmaz. Geçim sıkıntısına maruz kalmaz.
Büyük bir inayet ve hususi iltifatlara mazhar olarak su sefih medeniyetin rağmına ruhunda rahatlık hisseder. Sağlık, sıhhat ve müsibetlerinden beri olur. Vücudunda bunu hisseder. Rızkındaki genişlemeye, berekete, ihsan ve ikramlara; kendi bile şaşar şekilde bolluklara ve nimetlere gark olur. Yeter ki tahkiki imanın dairelerinin birisinin içerisinde yer alınabilsin!..