Lâ ilahe illallah’ta şöyle bir müjde var ki:
Hadsiz hâcâta mübtelâ, nihayetsiz a’dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki, bütün hâcâtını temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar. Ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki, bütün a’dâsının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sahibi olan kendi Ma’budunu ve Hâlık’ını bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir, maliki kim olduğunu irae eder. Ve o irae ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.
İkinci Kelime
“Vahdehû”. Şu kelimede şifalı, saadetli bir müjde vardır. Şöyle ki:
Kâinatın ekser envaıyla alâkadar ve o alâkadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş içinde boğulmak derecesine gelen ruh-u beşer ve kalb-i insan, “vahdehû” kelimesinde bir melce, bir halâskâr bulur ki, onu bütün o keşmekeşten, o perişaniyetten kurtarır.
Yani, “vahdehû” manen der:
Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir, her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir, her şey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan, her matlûbunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.
Mektubat, Yirminci Mektub, s. 265
LÛGATÇE:
a’dâ: Düşmanlar.
enva’: Türler.
hâcât: İhtiyaçlar.
keşmekeş: Karışıklık, çekişme.
Ma’bud: İbadet edilmeye tek lâyık olan Allah.
nokta-i istimdad: Yardım noktası.
nokta-i istinad: Dayanak noktası.
temelluk: Dalkavukluk.
tezellül etmek: Zillet altına girmek.
vahdehû: Allah birdir.
***
Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
Risale-i Nur, Kur’ân’ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiri
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Bu sene serbest olsaydı belki bir kısmımız hacca gidecekti. İnşaallah, bu niyetimiz bilfiil gitmiş gibi kabul olup, bu sıkıntılı halimizde hizmet-i imaniye ve Nuriyemiz öyle büyük bir hac sevabını verecek.
Saniyen: “Risale-i Nur Kur’ân’ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir” tekrar ile dediğimizden, bazı dikkatsizler tam manasını bilemediğinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldım.
O hakikat şudur:
Tefsir iki kısımdır:
• Birisi, malûm tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler.
• İkinci kısım tefsir ise, Kur’ân’ın imânî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir.
Said Nursî
Şuâlar, On Dördüncü Şuâ (Afyon Hapsi mektupları), s. 540-41
LÛGATÇE:
derc etmek: Koymak, kaydetmek.
hizmet-i imaniye ve Nuriye: Risale-i Nur’la yapılan iman-Kur’ân hizmeti.
hüccet: Delil, belge.
muannid: İnatçı.
mücmel: İcmalî bir şekilde, özet olarak.