Şu Notada, Avrupa fünunu ve medeniyeti, Eski Said’in fikrinde bir derece yerleştiği için Yeni Said harekât-ı fikriyede seyrettiği zaman, Avrupa’nın fünun ve medeniyeti o seyahat-i kalbiyede emraz-ı kalbiyeye inkılâb ederek ziyade müşkülâta medar olduğundan, bilmecburiye, Yeni Said zihnini silkeleyip, müzahref felsefeyi ve sefih medeniyeti atmak isterken, kendi ruhunda Avrupa’nın lehinde şehadet eden hissiyat-ı nefsaniyeyi susturmak için Avrupa’nın şahs-ı manevîsi ile bir cihette gayet kısa, bir cihette uzun, gelecek muhavereye mecbur olmuştur.
Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi’ sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek beşeri sefahete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum. Şöyle ki:
O zaman, o seyahat-i ruhiyede, mehasin-i medeniyet ve fünun-u nâfiadan başka olan malâyani ve muzır felsefeyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa’nın şahs-ı manevîsine karşı demiştim:
Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalâletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dava edersin ki, “Beşerin saadeti bu ikisiyledir.” Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek!
Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh! Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın, cismiyle zâhirî bir surette, aldatıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi? Ona mes’ud denilebilir mi?
Lem’alar, 17. Lem’a, s. 208
LUGATÇE:
emraz-ı kalbiye: kalp ile ilgili hastalıklar.
felsefe-i tabiiye: her şeyi tabiata dayandıran, var oluşu tesadüfe vererek tabiatın bir gereği olarak açıklayan felsefe.
fünun-u nâfia: faydalı fenler.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye: insanlığın sosyal hayatı.
İsevîlik: Hz. İsa’nın dini; Hıristiyanlık.
mehasin: güzellikler, hüsünler, iyilikler.
muhavere: konuşma.
müzahref: süprüntü, pislik.
nâfi’: faydalı.
sakîm: hastalıklı, doğru ve sağlam olmayan.
sefahet: dinen yasak olan zevk ve eğlencelere aşırı derecede düşkün olma.
seyyiat: seyyieler, fenalıklar, kötülükler.
zulmet: karanlık.