Evet, canlı bir mahlûk, camiiyeti itibarıyla, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenab-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini derc etmiştir.
Tembih
Arkadaş!
Tevhid iki çeşit olur: Birisi, âmiyâne tevhiddir ki “Allah’ın şeriki yok ve bu kâinat O’nun mülküdür.” der. Bu kısım tevhid sahiplerinin fikirce gaflet ve dalâlete düşmeleri korkusu vardır.
İkincisi, hakikî tevhiddir ki “Allah birdir, mülk O’nundur, vücut O’nundur, her şey O’nundur” der. Lâyetezelzel bir itikada sahiptirler. Bu kısım tevhid sahipleri her şeyin üstünde Cenab-ı Hakk’ın sikkesini görür ve her şeyin cephesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki, dalâlet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar.
Kur’ân-ı Hakîm’den istifade ettiğimiz ikinci kısım tevhidin birkaç mertebelerini birkaç lem’a zımnında izah edeceğiz:
Birinci Lem’a
Bakınız: Her bir masnuun yüzünde öyle bir sikke vardır ki, ancak her şeyi halk eden Hâlık’a mahsustur. Ve her bir mahlûkun cephesinde öyle bir hâtem vurulmuştur ki, her şeyi yapan Sâni’den maada kimsede o hâtem bulunmaz. Ve kudretin neşrettiği mektuplarından her bir mektubun âhirinde, taklidi kabil olamayan öyle bir turra vardır ki, ancak Sultan-ı Ezel ve Ebed’e hastır. O gibi sikkelerden yalnız hayat üzerinde parlayan sikke-i i’caza bakınız ki, hayatla bir şeyden pek çok şeyler husule gelir, icad edilir. Ve pek çok şeyler dahi bir şey-i vâhide emr-i Rabbânî ile inkılâb ederler. Meselâ, su bir şey-i vâhid iken, pek çok uzuvlara, cihazlara Allah’ın izniyle menşe olur; icad edilirler. Ve mideye giren pek çok muhtelif yemekler ve meyvelerden Hâlık-ı Teâlâ tek bir cismi icad eder, tek bir cisim husule getirir.
İşte kalp, akıl, şuur sahibi olan bir adam, bu ciheti düşünürse anlar ki, bir şeyden çok şeyleri icad edip çıkartmak ve çok şeyleri bir şeye tahvil etmek, ancak her şeyi halk eden ve her şeyi yapan Sâni’a mahsus bir sikkedir.
İkinci Lem’a
Sayısız hâtemlerden canlı mahlûkata vaz’ edilen hayat hâtemine bakınız.
Evet, canlı bir mahlûk, camiiyeti itibarıyla, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenab-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini derc etmiştir. Sanki o zîhayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır.
Bu itibarla, bir zîhayatı halk etmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenab-ı Hak’tan maada hiçbir şeye isnad edilemez.
Evet, aklı bozulmayan bir şahıs, teemmülü neticesinde anlar ki, meselâ bal arısını pek çok şeylere fihriste yapan ve kitab-ı kâinatın ekser mesâilini insanın mahiyetinde yazan ve incir nüvesinde incir ağacının programını derc eden ve insanın kalbini binlerce âlemlere örnek ve pencere yapan ve beşerin kuvve-i hafızasında tarih-i hayatını taallûkatıyla beraber yazan, ancak ve ancak her şeyi yaratan Hâlık olabilir.
Ve böyle bir tasarruf, yalnız ve yalnız Rabbü’l-Âlemîn’e mahsus bir hâtemdir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 22
LÛGATÇE:
âmiyâne: Basitçe, üstünkörü.
Hâlık: Her şeyi yoktan var eden yaratıcı, Allah.
hâtem: Mühür, damga.
kevn: Olma, oluş; varlık.
lâyetezelzel: Sarsılmaz.
maada: Başka, gayrı, -den başka.
masnu: Sanatla yapılmış eşya, varlık.
Sâni’: Her şeyi sanatlı olarak yaratan Allah.
sikke-i i’caz: Mu’cizelik işareti, sikkesi, damgası.
şecere-i âlem: Kâinat ağacı.
tembih: Hatırlatma, uyarı.
vaz’ edilme: Konulma, yerleştirilme.
zımnında: içinde, altında.