Kur’ân-ı Kerîm okunurken, istimaında bulunduğun zaman, muhtelif şekillerde dinleyebilirsin.
1. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm nübüvvet kürsüsüne çıkıp nev-i beşere hitaben Kur’ân’ın âyetlerini tebliğ ederken, kıraatini kalben ve hayalen dinlemek için, kulağını o zamana gönder; o fem-i mübareğinden çıkar gibi dinlemiş olursun.
2. Veya Cebrail (as) Hazret-i Muhammed’e (asm) tebliğ ederken, her iki Hazretin arasında yapılan tebliğ-tebellüğ vaziyetini dinler gibi ol.
3. Veya Kab-ı Kavseyn makamında, yetmiş bin perde arkasında Mütekellim-i Ezelî’nin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma olan tekellümünü dinler gibi hayalî bir vaziyete gir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 156
***
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Kur’ân-ı Kerîm bütün insanlara rahmettir. Çünkü her bir insanın, şu hakikî âlemden kendisine mahsus hayalî bir âlemi olduğu gibi, herkes kendi meşrebine göre Kur’ân’dan fehim ve iktibas ettiği, hafızasında kendisine has bir Kur’ân vardır ki, onun ruhunu terbiye, kalbini tedavi eder.
Ve keza, Kur’ân-ı Kerîm’in bir meziyeti şudur ki: Bütün ulema ve ehl-i meşreb gibi, herkes, hidayeti için, şifası için müteaddit sûrelerden ayrı ayrı âyetleri ahzedebilir. Çünkü bir âyetin sair âyât-ı Kur’âniye ile pek ince münasebetleri, ittisal cihetleri vardır, aralarında vahşet yoktur. Bu itibarla, müteaddit surelerden alınan ayetler, küçük bir Kur’ân hükmünde olur.
Mesnevî-i Nuriye, s. 157
***
On Birinci Nota
Bil ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın ifadesinde çok şefkat ve merhamet var. Çünkü muhataplarının ekserîsi cumhur-u avamdır. Onların zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besatet-i efkârını okşamak için, tekrar ile, semavat ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrar ediyor. O büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor. Meselâ, semavat ve arzın hilkati ve semadan yağmurun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bilbedahe okunan ve görünen ayetleri ders veriyor. O huruf-u kebîre içinde küçük harflerle yazılan ince âyâta nazarı nadiren çevirir, tâ zahmet çekmesinler.
Hem üslûb-u Kur’ânîde öyle bir cezalet ve selâset ve fıtrîlik var ki, güya Kur’ân bir hafızdır, kudret kalemiyle kâinat sayfalarında yazılan âyâtı okuyor. Güya Kur’ân, kâinat kitabının kıraatidir ve nizâmâtının tilâvetidir ve Nakkaş-ı Ezelî’sinin şuunatını okuyor ve fiillerini yazıyor.
Bu cezalet-i beyaniyeyi görmek istersen, hüşyar ve müdakkik bir kalp ile, Sûre-i Amme ve “Kulillâhümme mâlike’l-mülk” âyetleri gibi fermanları dinle!
Mesnevî-i Nuriye, s. 184
LÛGATÇE:
besatet-i efkâr: Fikir ve düşüncelerin basitliği.
cumhur-u avam: Halkın çoğunluğu.
fehmetmek: Anlamak, kavramak.
fem-i mübarek: Mübarek ağız.
hilkat: Yaratılma, yaratılış.
huruf-u kebîre: Büyük harfler.
i’lem eyyühe’l-aziz: Ey aziz kardeşim, bil ki!.
istima: Dinleme.
ittisal: Bitişme, birleşme.
Kab-ı Kavseyn: İki yay mesafesi; Hz. Muhammed’in (asm) Mi’raca çıkışıyla vardığı son nokta; bütün yaratılanları arkasına alıp Yaratanla müşerref ve muhatap olduğu makam.
kıraat: Okuma, devamlı ve düzgün okuma.
Mütekellim-i Ezelî: Ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah.
nübüvvet: Peygamberlik.
şuunat: Şuunlar, keyfiyetler, haller; işler.
tebellüğ: Anlayıp alma.