"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân, kâinat kitabının manasını anlatıyor

Risale-i Nur'dan
17 Şubat 2018, Cumartesi
Eğer desen: “Acaba neden Kur’ân-ı Hakîm, felsefenin mevcudattan bahsettiği gibi etmiyor? Bazı mesâili mücmel bırakır, bazısını nazar-ı umumîyi okşayacak, hiss-i ammeyi rencide etmeyecek, fikr-i avâmı taciz edip yormayacak bir suret-i basitâne-i zâhirânede söylüyor.”

Cevaben deriz ki: Felsefe, hakikatin yolunu şaşırmış onun için. Hem, geçmiş derslerden ve sözlerden elbette anlamışsın ki, Kur’ân-ı Hakîm şu kâinattan bahsediyor; tâ zat ve sıfât ve esma-i İlâhiyeyi bildirsin. Yani bu kitab-ı kâinatın maânîsini anlattırıp, tâ Hâlıkını tanıttırsın. Demek, mevcudata kendileri için değil, belki mu’cidleri için bakıyor. Hem, umuma hitap ediyor. İlm-i hikmet ise, mevcudata mevcudat için bakıyor. Hem, hususan ehl-i fenne hitap ediyor. Öyle ise, madem ki Kur’ân-ı Hakîm mevcudatı delil yapıyor, bürhan yapıyor; delil zâhirî olmak, nazar-ı umuma çabuk anlaşılmak gerektir. 

Hem madem ki Kur’ân-ı Mürşid, bütün tabakàt-ı beşere hitap eder; kesretli tabaka ise, tabaka-i avâmdır. Elbette irşad ister ki, lüzumsuz şeyleri ibham ile icmal etsin ve dakik şeyleri temsil ile takrîb etsin ve mugalâtalara düşürmemek için zâhirî nazarlarında bedihî olan şeyleri, lüzumsuz, belki zararlı bir surette tağyir etmemektir.

Meselâ, Güneşe der: “Döner bir siracdır, bir lâmbadır.” Zira, Güneşten Güneş için, mahiyeti için bahsetmiyor. Belki bir nevi intizamın zembereği ve nizamın merkezi olduğundan; intizam ve nizam ise Sâniin âyine-i marifeti olduğundan bahsediyor.

Evet, der: “Eş-şemsü tecrî” [Yâsin Sûresi: 38.], “Güneş döner.” Bu döner tabiriyle, kış-yaz, gece-gündüzün deveranındaki muntazam ta­sarrufat-ı kudreti ihtar ile azamet-i Sânii ifham eder. İşte, bu dönmek hakikati ne olursa olsun, maksud olan ve hem mensuc, hem meşhud olan intizama tesir etmez.

Sözler, On Dokuzuncu Söz, s. 272

LÛ­GAT­ÇE:

âyine-i marifet: Tanıma aynası; bildirip tanıtan ayna.

bedihî: Açık.

dakik: İnce; anlaşılması, fark edilmesi büyük dikkat isteyen.

Hâlık: Yaratıcı.

hiss-i amme: Genelin hisleri, duyguları.

ibham: Kapalı durumda bırakma.

ifham etmek: Bildirmek, anlatmak.

kesretli: Çok.

maânî: Manalar.

mensuc: Dokunmuş.

mesâil: Meseleler.

meşhud: Görülen, şahit olunan.

mugalâta: Yanıltacak şekilde söz söyleme.

mücmel: Özet, öz.

Sâni’: Her şeyi san’atla yaratan Allah.

sirac: Kandil; ışık.

suret-i basitâne-i zâhirâne: Göz önünde ve basit olan şekil.

takrîb: Akla yaklaştırma.

zat ve sıfât ve esma-i İlâhiye: Allah’ın zatı, sıfat ve isimleri.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Fânî zahmetler, bâkî rahmetlere dönüşüyor

 

Aziz Kardeşlerim!

Yakınınızda bulunmakla çok bahtiyarım. Sizin hayalinizle ara sıra konuşurum, müteselli olurum. Biliniz ki, mümkün olsaydı, bütün sıkıntılarınızı kemal-i iftihar ve sevinçle çekerdim. Ben, sizin yüzünüzden Isparta’yı ve havalisini taşıyla, toprağıyla seviyorum. Hatta diyorum ve resmen de diyeceğim: Isparta hükûmeti bana ceza verse, başka bir vilâyet beni beraet ettirse, yine burayı tercih ederim.

Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatim var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş. Hem Isparta vilâyeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki, değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların her birisine maalmemnuniye feda eylerim.

Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur Şakirdlerinden kalben ve ruhen ve fikren daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünkü kalp ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler. Maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevaplı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek, şükür ve sabırla karşılıyorlar. “İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir” diye, halleriyle ispat ediyorlar. Evet, “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” deyip, metinâne bu fânî zahmetleri bâkî rahmetlere tebdile çalışıyorlar.

Cenâb-ı Erhamü’r-Râhimîn, onların emsallerini çoğaltsın, bu vatana medar-ı şeref ve saadet yapsın ve onları da Cennetü’l-Firdevs’te saadet-i ebediyeye mazhar eylesin. Âmin.

Said Nursî

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 325-326

Okunma Sayısı: 2173
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı