Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Hakîm’de “Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin. (Kalem Suresi: 4)” ferman eder. Rivâyât-ı sahiha ile Hazret-i Aişe-i Sıddıka (ra) gibi Sahabe-i Güzin, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tarif ettikleri zaman, “Hulukuhu’l-Kur’ân” [Onun ahlâkı Kur’ân idi.] diye tarif ediyorlardı. Yani, “Kur’ân’ın beyan ettiği mehasin-i ahlâkın misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Ve o mehasini en ziyade imtisal eden ve fıtraten o mehasin üstünde yaratılan odur.”
İşte böyle bir zatın ef’al, ahval, akval ve harekâtının her birisi nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lâyık iken, ona iman eden ve ümmetinden olan gafillerin (sünnetine ehemmiyet vermeyen veyahut tağyir etmek isteyen) ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.
Üçüncü Mesele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden, harekât ve sekenatı itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyyesi kat’î bir surette gösterir ki her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir.
Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hûd Suresi: 112.)” emrini tamamıyla imtisal ettiği için bütün ef’al ve akval ve ahvalinde istikamet, kat’î bir surette görünüyor. Meselâ kuvve-i akliyenin fesat ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-i gadabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gadabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-i kudsiye ile kuvve-i gadabiyesi hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffa olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, a’zamî masumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Ve hakeza, bütün Sünen-i Seniyyesinde, ahval-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer’iyesinde, hadd-i istikameti ihtiyâr edip, zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir. Hatta tekellümünde ve ekl ve şürbünde iktisadı rehber ve israftan kat’iyen içtinab etmiştir. Bu hakikatin tafsilâtına dair binler cilt kitap telif edilmiştir. “Arife bir işaret yeter.” sırrınca, bu denizden bu katre ile iktifa edip, kıssayı kısa keseriz.
Lem’alar, On Birinci Lem’a, s. 140
LÛGATÇE:
akval: sözler.
ef’al: fiiller.
ekl ve şürb: yeme ve içme.
fücur: ahlâka aykırı yaşama, fuhşa dalma, sefahet.
gabavet: kalın kafalılık, ahmaklık.
halk edilmek: yaratılmak.
hilkaten: yaratılıştan.
humud: helâle de, harama da iştahsızlık.
içtinab: çekinme, sakınma.
ifrat: aşırı gitme, aşırılık.
imtisal etmek: uymak; boyun eğip itaat etmek, emre göre hareket etmek.
mehasin-i ahlâk: ahlâkî güzellikler.
sekenat: durmalar, duruşlar.
tağyir: değiştirme. tebzir: israf.
tefrit: normalin altında kalma, ifratın zıddı.