Bilirsiniz ki, yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder.
Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp tatil-i eşgale mecbur oluyor. Ciddî hakaik ile tam meşgul olamıyor. Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden iki senedir ciddî hakaika nisbeten yemişler, fâkiheler nev’inden tevâfukat-ı latîfe ile ezhanımızı taltif etti, zihnimizi neşelendirdi. Kemal-i merhametinden, o tevâfukat-ı latîfe meyveleriyle, ciddî bir hakikat-i Kur’âniyeye zihnimizi sevk etti ve ruhumuza o meyveleri gıda ve kut yaptı. Hurma gibi hem fâkihe hem kut oldu; hem hakikat hem ziynet ve meziyet birleşti.
Kardeşlerim! Bu zamanda dalâlet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız. Maatteessüf, ben şahsım itibarıyla çok zayıf ve müflisim. Harika kerâmâtım yok ki, bu hakaikı onunla ispat edeyim. Ve kudsî bir himmetim yok ki, onunla kulûbu celbedeyim. Ulvî bir deham yok ki, onunla ukùlü teshir edeyim. Belki, Kur’ân-ı Hakîm’in dergâhında, bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalâletin inadını kırmak ve insafa getirmek için, Kur’ân-ı Hakîm’in esrarından bazen istimdad ederim. Kerâmât-ı Kur’âniye olarak, tevâfukatta bir ikram-ı İlâhî hissettim, iki elimle sarıldım. Evet, Kur’ân’dan tereşşuh eden İşârâtü’l-İ’caz ve Risale-i Haşir’de kat’î bir işaret hissettim. Emsalleri bulunsun bulunmasın, bence bir keramet-i Kur’âniyedir...
Barla Lahikası, s. 171
LÛGATÇE:
ezhan: zihinler.
fâkihe: meyve.
fütur: zayıflık, gevşeklik, usanç.
hakaik: hakikatler, doğrular, gerçekler.
kulûb: kalpler.
kut: yiyecek, rızık.
tatil-i eşgal: çalışmaya ara verme.
tereşşuh: sızıntı, damla.
teshir: kuvvetli bir tesirle kendine bağlama.
tevâfukat-ı latîfe: hoş ve güzel uygunluklar, karşı karşıya gelişler, birbirini tutma ve münasebettarlıklar.
ukùl: akıllar, zihinler.