Bu iki esma Allah’ın en büyük isimlerinden olmakla birlikte insan üzerinde de cüz’i olarak yansıması bulunmaktadır.
Sonsuz ilim ve hikmet sahibi Rabbimiz Kur’an’da bazı ayetlerin sonunda her iki esmayı bir arada zikretmiştir.
Her bir ayetin dizilimi bir çok hikmetle olduğu gibi zikredilen esmanın bir arada oluşunda da bir hikmet vardır.
Daha önceki yazımızda naklettiğimiz şu ayeti hatırlayalım.”Allah’ın kulları arasında ondan en çok korkanlar âlimlerdir.” (Fatır Suresi 28) Allah katında en muteber şeyin ittika olduğunu ve bunun da Allah’ı hakkıyla bilen kimselerde olduğunu öğreniyoruz. Yine diğer bir ayette”Allah içinizde iman edenleri yükseltir. Kendilerine ilim verilenler içinde dereceler vardır”. (Mücadele Suresi 11)
Bu ayetten de anlıyoruz ki cennette dereceler ilim sahiplerinin keyfiyetine bakıyor yani marifet ufkuna , hikmet derinliğine ve inceliğine göre derece kazanıyor.
Peki ilmin hikmetle ilişkisi nedir dediğimizde konu çok genişler.
Biz kısaca ele alalım. İlmin kaynağı ilahi olduğu gibi hikmetin kaynağı da ilahidir.
Ancak ilim daha çok öğrenilerek akıl yoluyla meydana gelirken, hikmet bir yönüyle ilham yoluyla kalbe gelen bir mevhibedir.
İbrahim Hakkı Hazretleri marifetnamede şöyle der: “Allah’ın temiz kullarına lütuf olan ilahi hikmet, kalblerde daha tesirlidir bu bakımdan ilimden üstündür.”
Nitekim Risale-i Nur’un hakikatlerinin kalblerde daha tesir uyandırması ve makes bulması bu ilahi lütfun özelliğidir.
Ankebut 49 da, “Doğrusu Kur’an kendilerine ilim verilmiş kimselerin kalblerinde ışıldayan apaçık ayetlerdir.”
İşte bu ayetin en güzel tezahürü başta Peygamber Efendimiz (asm) ile Onun yoluna sahip çıkan ilminin temsilcileri , sünnetinin hamaleleri olan ilim ve hikmet sahibi âlimlerdir.
İlmin akılla ilişkisi kadar hikmetin kalble ilişkisini bilerek , aklımızı ilimle süslediğimiz kadar kalbimizi her türlü masiyet kirlerinden arındırarak ilahi nura açık marifetullah ve hikmete aşina hâle getirmeliyiz.
Nitekim Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendiye soruluyor, Bediüzzaman’in eserleri çok okunuyor, çok tesir ediyor, denilince o muhterem zat şöyle demiştir: “Ona akarak (İlhami) geliyor, bize bakarak geliyor,” diyerek hikmet farkını ortaya koymuştur.
Burada kalbin hikmete açık olması için bir takım kalbî ameliyeler geçirmesi gerekiyor. Onu her türlü marazdan ve hastalıktan korunmak için insanın azami mücahede etmesi, sıkı bir nefs tezkiyesi yapması ve arınma işlemine tabi tutması gerekmektedir.
Zamanımızda bilim kutsandığı kadar ilahi hakikatler değer bulsa, nazarî ilimler kadar hikmet arayışları revaç bulsa eminim ki bir çok sorunumuz çözüldüğü gibi ahiretimiz tehlikeden kurtulacaktır.
Bugün maddeciligin değmedigi bir değer ne de girmediği bir kapı kalmamıştır.
Bu sebeple dünyevî rahatın vehayatın tesir etmediği insan dahi yok gibidir.
Şu bilinen bir gerçek ki maddenin kesiflestiği yerde manevî güzellikler kalkıp gider, dünyevî lezzetlerin arttığı yerde ise uhrevî lezzetler uçar gider.
O halde böyle fasit zamanda inancı, ahlâki ve manayı elde tutmak istiyorsak, daima ilim ve hikmet arayışına devam etmeli, Kur’an hakikatlerini tefekkür ve tezekkur etmeliyiz.