Rahmetli babam 1945 yılında Eski Malatya’da inzibat çavuşu olarak askerlik yapmıştı, vefatına kadar hasretle Malatya’yı yâd ediyordu.
Kaderin cilvesi ben de bir süre Yeni Malatya’da kamu görevi yaptım. Malatya’nın müstakim Nur Talebelerini ben de vefatıma kadar hasretle yâd edeceğim, inşaallâh…
Aziz dâvâ kardeşlerimi görmeye, bir nebze hasret gidermeye, “Risale-i Nur penceresinden müceddid ve müçtehitlere bakış” konulu bir seminer vermek üzere Malatya’ya gitmeye karar verdim.
Gitmeden önce Dr. Nihat Beye geleceğimi telefonla haber verdim. İki gün sonra Nihat Bey beni aradı, “Abi geleceğinizi arkadaşlara ilettim. Cumartesi günü sizi bekliyoruz.” dedi.
Cuma günü sabah erkenden yol hazırlığı yapıyordum, hanım” Nereye gidiyorsun? Kar yağıyor, yol kapalı olabilir, gitme” dedi.
“Haber vermişim, yayan da olsa gideceğim.” dedim.
Önümüzde bir seyr-ü sefer var...
Dâvâmızın esası Risale-i Nur ve dellâlı, naşir-i efkârı Yeni Asya için ne kar, ne de soğuk engel tanımaz bir seferdeyiz.
Dört saatlik yolcuktan sonra Malatya’ya ulaştık. Üniversite tahsilini ikmal etmiş, Asya dershanesinde görevli Muhammed Said kardeşimiz Öğretmen evine yakın üst geçit durağında beni karşılamaya ve kucaklaşmaya gelmişti…
Okulların ara tatilinin birinci günüydü, üniversite talebeleri ile lise hazırlık talebelerinden oluşan 45 kişi okuma programına iştirak etmişlerdi. Hoş sohbet ve muhabbet dolu gecenin sabahında ezanla birlikte herkes ayaktaydı.
Hizmet aşkıyla uyanan nesl-i atinin Nur Talebeleriyle birlikte sabah namazını edâ ettikten sonra tespihat, müteakiben Kur’ân okuma, ilmihâl, sabah kahvaltısı, kısa bir kaylüle, serbest okuma, münazaralı okuma, öğle namazı, ikindiye kadar serbest okuma, ikindi namazı, tespihat, münazaralı okuma derken yatsıya kadar her gün bu minval üzere yoğun okuma programı dolu dolu geçen günler...
Muâllim Ömer Bey, Harun Hakan, Ramazan Levent ve Zafer Beylerden müteşekkil okuma programı icra ediliyor.
Okuma programına 70’lık yaş grubundan bendeniz; “mazide şükrünü edâ etmediğim nimetlerin şükrünü kaza etmek üzere” öğrencilerin kervanına katıldım.
Nesl-i atinin Nur kahramanları, kendi aralarında yaptıkları münavebeli ve müzakereli derslerle heyecan doruktaydı…
“Bir meclis-i nuranidir ki, Kur’ân’ın şu münevver, mübarek şakirtleri, içinde birbiriyle mânen müzakere ve müdâvele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda her biri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor.” 1
Öğrencilerin her biri vukufiyet, istidat ve kabiliyetleri nispetinde Risale-i Nur dersini izah ediyorlar, kaynak Risale-i Nur olunca izahat ve kabiliyetler de o yöndeydi. İtiraz yok, birbirlerini tasdik ve tey’it ediyorlardı.
Yatsı namazından sonra Hüseyin Gültekin Ağabeyin Cumartesi sohbetini kemal-i iştiyakla dinledik. Hüseyin Gültekin Hocamız dershanelerin öğrencilere verdiği hizmetlere değindi, zamanımızda böyle imkânlar yoktu. Bu zamanda öğrenciler bizden çok şanslı olduklarını söyledi. Diğer taraftan da yaşlılara çok önemli atıfta bulundu.
Kabiliyetler öne çıksın diye öncelikle dersleri genç kardeşlerimize yaptırıyoruz. Biz yaşlılar rahlenin önünde oturup genç kardeşlerimizden ders dinliyoruz. Bize düşen bir söz varsa Risale-i Nur’dan iktibas ederek yardımcı oluyoruz.
Çay faslından sonra “Risale-i Nur penceresinden müceddid ve müçtehitlere bakış” konulu seminer başladık, yüksek katılımla devam eden seminer gecenin geç vakitlerine kadar devâm etti.
Dört gün aynı salonu, aynı sıraları, aynı yemeği beraber paylaştığım öğrenci kardeşlerimden ayrılmak zor olsa da bir hatıra fotoğrafı ile “Allah’a ısmarladık” dedim…
Ayrılık anında beni hüzünlendiren bir sedâ!
“Abi bir daha gelmek üzere, yolun açık olsun!” diyen, fedakâr öğrencilerin sedâsı…
Dipnotlar:
1- Barla Lâhikası s. 67.