Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri telif etmiş olduğu Risale-i Nur’da bizlere, geçim derdinden nasıl kurtulacağımızı tarif etmiş ve münferit olarak da bizlere rol model olmuştur.
Malum, “Said” isminin bir diğer manası mutlu, mes’ud ve bahtiyar demektir. İsmi “Said” olduğu gibi maişette de “mes’ud” olan, kimsenin minneti altına girmeyen Üstadımız, “Kanaat eden, iktisad eder; iktisad eden bereket bulur.” düsturuna riayet ederek tam bir iktisadla ve kanaatle hareket etmiş ve maişet derdini düşünmemiştir. Demek oluyor ki derd-i maişette kolaylığın ve geçim derdinden kurtulmanın gerçek yolu iktisaddan ve kanaatten geçiyor.
Nev-i beşerin iktisada mecbur olmasıyla birlikte maişet hususunda çok önemli iki kavram hâline gelen iktisad ve kanaat üzerine değinmek istiyorum. Çünkü bu iki kavram çoğu kez birlikte kullanıldığı için birbiri ile karıştırabilmekteyiz. Kanaatin lügat manası; açgözlü olmayıp hırs göstermemek, kısmetinden fazlasına göz dikmeyip az şeye de sahip olsa kısmetine razı olmak, helâl ile yetinip haramı istememek manalarında kullanılır. Kanaatin zıddı ise doyumsuzluk, açgözlülük, helâl-haram demeden israfa girmek ve hırslı olmaktır. İktisadın lügat manası ise; tutumlu olmak, tasarruf etmek, her hususta itidal üzere bulunmak, her şeyde orta yolu tutmak, lüzumundan az veya fazla sarfiyattan kaçınmak demektir. Böylece iktisad ile kanaatin iki farklı kavram olduğunun farkına varmış oluyoruz. Ayrıca kanaatin ve iktisadın şükre bakan manevî bir yönü de vardır. Zira Üstadımız: “Şükrün mikyası, kanaattir ve iktisaddır ve rızadır ve memnuniyettir.” buyurmaktadır.
Evet, Risale-i Nur’a baktığımızda derd-i maişet peşinde koşmanın ve onu asıl maksat yapmanın iman hizmetine zarar verdiği görülmektedir. Ayrıca maişet derdinin ehl-i dünyanın elinde çok tesirli bir silâh olduğu da anlaşılmaktadır. Bunun içindir ki; Üstad Hazretleri, Müslümanları bilhassa Nur talebelerini uyararak maişet peşinde koşmak yerine, iman ve Kur’ân hizmetine sarılmalarını tavsiye etmektedir. Hizmet yerine derd-i maişet peşinde koşanların şefkat tokadı yediklerini de Risale-i Nur’daki şefkat tokatları bölümünde görmekteyiz.
Âhirzamanda açlığın ehemmiyetli bir rol oynayacağını ifade eden Üstadımız, Nur talebelerine şu tavsiyede bulunuyor: “Ehl-i imân, ehl-i hakikat, hususan Risale-i Nur talebelerinin vazifesi, bu musibetli açlığı, Ramazan riyazet-i diniyesinin tarzındaki açlık gibi vesile-i iltica ve nedamet ve teslimiyet yapmaya çalışmaktır. Ve zaruret bahanesiyle, dilenciliğe ve hırsızlığa ve anarşiliğe yol açmasına meydan vermemektir.”
Nur Talebelerinin Risale-i Nur ile imana ve Kur’ân’a hizmet etmelerinin dünyevî ve uhrevî pek çok faydaları vardır. Dünyevî olan faydalarından birkaçı derd-i maişet hakkındadır. Bunlardan biri rızıkta bereket diğeri ise maişette suhulet ve kolaylık. Demek oluyor ki imana ve Kur’ân’a hizmeti bırakıp hatta namazları dahi ihmal edip maişet peşinde koşmak akıl kârı değil. Rızkında bereket görmek isteyenler, kolay bir şekilde geçinmek isteyenler farzlarını ihmal etmemelidirler.
Elhâsıl: Tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve servettir ki hiçbir şey ile değişilmez. Geçim derdinden kurtulmak ve kolaylığa erişmek isteyen bu servete sahip olmaya çalışmalıdır.