Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, Risale-i Nur bu memleketin manevî bir halâskârı ve kurtarıcısıdır. Risale-i Nur Talebeleri de, Kur’ân’ın bir elmas kılıcı hükmündeki bu kuvvetli tefsirlerin hakiki sahipleri ve sâdık kahramanlarıdır.
Bütün bir milletin imanını kurtarmak ve kuvvetlendirmek maksadıyla, Nur Talebeleri bir asırdan beri bütün gayretleriyle çalışıyorlar. Allah’ın rızasından başka bir gayesi olmayan bu hasbî hizmeti anlayamayan ve hep başka maksatlar arayan yetkililer, onlara akıl ve hayale gelmedik zulümleri yaptılar.
Bu zulümlerden netice alamadıklarını fark ettikleri zaman da, bu sefer içlerine fitne tohumları ekerek tesanütlerini bozmaya çalıştılar. Genelde bunda da muvaffak olamadılar. Bir kısım sarsıntılar çıksa da, iman hizmetinin daha fazla genişlemesine vesile oldu. Kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek ve başka mesleklerin noksanlıklarıyla meşgul olmamak ve Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmak gibi çok önemli prensiplerin yaşanması sayesinde, sinsi plânlar da neticesiz kaldı.
Meydana gelen bir kısım menfî olaylar kalp ve ruhlarda olumsuz tesir yapar. Hizmet etme şevk ve gayretini bir derece kırar. Ancak, Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “Asıl hamiyet, şiddet-i mevanie [engellerin şiddetine] karşı şiddetle metanet etmektir. Çabuk ye’se [ümitsizliğe] inkılâp eden hamiyet, hamiyet değildir.” (Münâzarât) Yine, Hutbe-i Şâmiye adındaki eserde “Bir adamın kıymeti, himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir.” gibi prensipler, şaşmaz ölçülerimizdir.
Hayat ve ömür denilen şey süratle akıp gitmektedir. Ebedî âlemde göreceğimiz saadet ve mükâfat, bu dünyada yapacağımız hizmet ve çalışmalarımızla doğru orantılıdır. Hiçbir şey hizmet ve gayret duygumuza menfî tesir etmemelidir. Farklı usul ve metotlarla şevk duygusu devamlı uyanık tutulmalıdır. Zira, iman hakikatlerine hem bizim hem de bütün bir milletin ekmek, su ve hava gibi ihtiyacı vardır.
İman hizmetinde şevk ve gayret duygusunu canlandıran vesileler, her gün Kur’ân ve Cevşen okumaları, Risale-i Nur eserlerinin kitap takip ederek günlük en az on sayfa okunması, derslere gidilmesi, cemaat içi müfritâne irtibat, yakın mesafedeki il ve ilçeleri ziyaretler şevk ve gayreti arttırır. Karşılıklı kuvvet alışverişini temin eder. “Neme lâzım, başkası yapsın.” deme tembelliğinden kurtarır. Tesanüdü kuvvetlendirir. Karşılıklı muhabbet ve sevgi duygularını ziyadeleştirir.
Manevî havayı bozan sebepler ise, bahsi geçen hakikatlerin ters yüz olmasını netice verir. Böyle durumlarda yapmamız gereken şeyleri Üstad şöyle izah eder: “Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkülât [zorluklar] ziyadeleşse, kudsî vazife itibariyle daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünkü, başkaların füturu [gevşekliği], çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini ve gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir. Zira, gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 78)
Bu iman hizmeti dairesine kimse başkasını zorla sokmadığı gibi, hiçbir kimse de zorla dışarı atamaz. Birtakım sebepler altında ihlâsını bozanlar, bazı sebepler bahane olarak kendini dışarı atar. İhlâsın bozulması, Allah ile kul arasındaki ahdin bozulmasıdır. Ciddi bir tövbeden başka ilâcı da yoktur. Onun için gidenlerin vazifesi de, omzumuzda olduğu bilinmelidir. Her şeye, Risale-i Nur’un gözüyle bakılmalı ve şevk ise elden kaçırılmamalıdır.