Hepimiz farklı memleketlerde, farklı şartlarda rızıklarımızın peşine düşmüşüz, yaşayıp gidiyoruz.
Memleketinde yaşayanlar da daha farklı motifler içinde. Anne, baba, kardeş ve evlatlarla görüşemiyoruz eskisi kadar. Zaten anne baba rahmete gittiyse durum iyice vahim hale geliyor. Cazibesini kaybediyor toprak, bağ, bahçe, beton yığınları...
Sonra albümler kardeşlerle devam ediyor biraz daha. Albüm de kalmadı ya. Vakıa şu ki, hiçbir hatıra anne babanın yerini tutmuyor. O duyguların dünyada başka karşılığı yok. Günümüzde geçim derdi, çocuklar, ‘biraz daha’ diye diye fani meseleler, bir tünelin içinde ilerler gibi, bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi bile unutturuyor insana. Gün geçtikçe azalıyor hatıralar.
Diğer taraftan da, ‘Herkes torun torba sahibi olmuş, oluyor, seninle mi uğraşacak be kardeşim.’ gibi cümleler duymak normalleşiyor. Ama insan kardeşleriyle geçen o eski samimi, saf ve temiz muhabbetleri özlüyor işte. Yeni hatıralar da kolay olmuyor. Üstelik bir de ağır ekonomi ve diğer hayat şartları hatıraların düşmanı. Ama ne olursa olsun, zayıflamamalı bağlar, film kopmamalı sonuna kadar. Bunun için herkes rol almalı, bulunmalı filmin bir yerlerinde. Bir araya gelindiğinde kaynatmalı muhabbeti kardeşlerle. O eski günlere küçük etkinliklerle tadımlık yapılmalı. Bugün dünle güzel. Yarın, şimdi yaşananları konuşacağız dün diye. Yok sayılamaz hiçbir hatıra. İçinde hep o, ‘ah o eski günler’ var insanın. Her geçen gün azalıyor hatıralarımız. Çocukluğumuzun hikaye kahramanlarını bulamayacağımız kesin. ‘Bağ, bahçe sahibi ile gider.’ derler, rahmetli babamın armut ağaçları altına yaptığı tahtın son halini görünce içim cız etti işte. Ben de şimdilerde, ‘bugün kendime ağabeyler günü, ablalar günü ilan ettim’ diyorum ve başlıyorum telefonları çevirmeye.
Aradığımı ne kadar buluyorum ayrı bir konu. Ama şimdiki seslerden o eski hatıraları canlandırıyorum içimde. Nostalji işte. O bile mutlu ediyor insanı.