Eve ulaşınca kapının ziline bastık.
Evde evlâdımız vardı. Bekliyoruz. Kapı açılmadı. Her zaman üç beş saniyede açılan kapı şimdi açılmadı. Bir daha zile bastık, yine açılmadı. Zihindeki duâlar otomatik olarak dökülmeye başlıyor.
Allah’a sığınmaktan başka bir yolumuzun olmadığını seslendiriyor imanımız. Yine bir kez daha zile basıyoruz, yok. Bu normal bir şey değil. Üç beş saniyede açılan kapı şimdi açılmıyor. ‘Rabbim hayreylesin’ diyerek, biraz da korku ve endişe içerisinde başka şıklar düşünmeye başlıyoruz.
Evlâdımız dışarı çıkmış olabilir mi? Olabilir, ama haber verirdi... Daha başka ‘olabilir’ler gelip geçiyor zihnimizden…
İnsanın aklına bin bir türlü şey geliyor. Zile basmalar artık ümitsiz vakıa gibi. Gerilim iyice yükseliyor.
Hayat bir anda ahengini yitiriyor. Polisi aramayı düşünüyorsun, kapı kilidini kırıp girmeyi… Ama bütün bu ihtimaller çok ciddî ‘acaba’lar taşıyor içinde. İnsan düşünmek bile istemiyor. Alışkanlıklar bir anda yerini alışılmışın dışında bir duruma terk ediyor. Hep açılan kapı şimdi açılmıyor.
‘Son bir kez daha basalım şu zile’ diye ümitsiz bir şekilde dokunuyoruz düğmeye. ‘Acaba’lar olumlu olumsuz koşuşuyor zihinde. Heyecan dorukta, kalp atışları hızlı… Telâş, farklı şeyler düşündürüyor.
Kapı açılmayınca, çaresiz ‘başka ne yapalım?’ diye düşünüyorsun.
Sırtını kapıya doğru dönüp uzaklaşırken; birden, kapı açılıyor.
Aman Allah’ım! Evlâdım uykulu gözlerle kapıda. Bu ne muhteşem bir şey! Zihindeki bütün dehşet kurguları, felâket senaryoları bir anda siliniveriyor, siyah sayfa kapanıyor. Ümit dolu, şükür dolu yeni bir sayfa açılıverdi. İnsan acziyetini böyle durumlarda daha bir derinden hissediyor.
Bırakın diğer bütün ihtimalleri, sadece kapının ziline bastığınızda kapının açılmasının bile ne büyük bir nimet olduğunu o anda anlıyorsun. Ne çok şeye şükretmemiz gerektiği işleyen düzen bozulunca daha bir anlaşılıyor.