Halep’ten ayrılan Selâhaddin, Haşhaşî lideri Sinan’ın, Nusayri dağlarındaki kalesini kuşattı. Bir yandan mancınıklar kurarak kaleyi tahrip ederken, diğer yandan adamlarına, Haşhaşîlerin bağlarını, bahçelerini talan ettirerek gelir kaynaklarını kuruttu. Onlar da Selâhaddin’i ve bütün ailesini öldürmekle tehdit ettiler.
Eyyubî Ordusu kuzeydeki hadiselerle meşgulken, Şam’ın hükümdarsız ve askersiz kaldığını gören Frenk kralı Baldwin, fırsatı değerlendirmek için Müslüman köylerine baskınlar yaparak Şam yakınlarındaki Dareyya’ya kadar geldi. Karşısına güçlü bir ordu çıkmayınca Trablus Kontu Raymond’la birlikte kuzeyden ve güneyden ilerledi.
İbnü’l-Mukaddem, emrindeki birliklerle ânî baskınlar yaparak Frenkleri yavaşlatmaya çalışırken kardeşinin talimatıyla harekete geçen Turan Şah, düzenli ordusunu Şam’dan geçirerek birleşik Frenk ordusunun karşısına çıktı. Yapılan savaşta yenildi ise de mücadeleden vazgeçmedi. Onunla birleşip Şam’ı müdafaa etmek için Selâhaddin’in bulunduğu tarafa gitti.
Frenklerin saldırısı üzerine Haşhaşîlerle uğraşmayı bırakan Eyyubî Ordusu, Turan Şah’ın birlikleri ile Hama’da birleşti. Ağabey- kardeş, Yemen seferinden sonra ilk defa orada karşılaştıkları için birbirlerinden ayrılmadılar ve birlikte Şam’a doğru yürüdüler.
Selâhaddin Ağustos ayının sonlarına doğru Şam’a vardığında, Frenkler daha önce onunla yaptıkları anlaşmaya uyarak kendi topraklarına çekilmişlerdi. Bunu gören Selâhaddin şehirde kaldı ve mühim mevkilere güvendiği ehil adamlarını getirerek idarede gördüğü eksiklikleri ortadan kaldırmaya çalıştı.
Şam’da kaldığı zaman içinde hayatî bir karar daha verdi. Nureddin’in dul eşi ve Böri Hanedanı mensuplarından Sadeddin ibn Anar’ın kız kardeşi İsmet Hanımla, 1176 yılının Eylül ayında evlenerek kendi tabiri ile “süssüz saltanatını süsledi.”
Böylece Suriye seferinde bütün hedeflerine ulaşamasa da, büyük zaferler kazanan ve yaptığı anlaşmalarla bölgenin sulh ve sükûnunu sağlayan Selâhaddin; Mısır’daki eşi ve Osman’ın annesi Şemse’nin, oğlu Yakup’u dünyaya getirdiğini öğrenmesinin de tesiriyle kardeşi Turan Şah’ı Suriye’ye vekil tayin ederek Mısır’a gitti.
Bu seyahatin sebebi Mısır’da iç karışıklıklar çıkması, dışarıdan bir saldırı ihtimalinin vuku bulması veya idarî açıdan kendisine ihtiyaç duyulması değildi. Daha ziyade Suriye’nin genelinde beklediği ilgiyi bulamamasının ve Halep meselesinde yaşadığı başarısızlığının tesirini üzerinden atmak ve biraz dinlenerek ülkeyi de, kendisini de geleceğe hazırlamaktı.
Onun için Mısır’da ilk iş olarak mevcut kaleleri tamir ve tahkim ettirdi, yeni kaleler, savunma mevzileri yaptırdı. Orduya yeni asker alarak yetiştirilmelerini sağladı. Seferlerde denizin imkânlarını daha çok kullanmak istediği için donanmayı baştan sona yeniledi.
Bu arada uzun zamandır yapmayı düşündüğü bir şeyi daha yaptı ve yanına oğulları Efdal ile Osman’ı da alarak Mısır’ın Akdeniz kıyısındaki şehirlerini gezmek maksadıyla İskenderiye’ye gitti. Şehirdeki ilim ve din adamlarını ziyaret edip sohbetlerini dinledi. Her fırsatta edebiyat ve sanat ehli insanlarla muhabbet meclisleri tertip etti.
Bunları sadece dinlenmek, siyasî, içtimaî, iktisadî, askerî meselelerden uzak kalmak için yapmadığı; bu vesile ile memleketin içinde bulunduğu şartları yerinde müşahede etme gayesiyle yaptığı için hem müşahedelerini mektuplarla memleketin diğer bölgelerindeki idarecilere bildirdi, hem de onlardan gelen cevaplar vasıtasıyla memleketin gidişatını takip etti.