“Çevreyi koruma” perdesinde toprağı ve tabiatı tahrip eden “ikiyüzlü iklim yasası”nı Meclis’e dayatan Saray iktidarının aynı “torba yasa” çuvalına sokuşturduğu “maden yasası teklifi” de “yandaş şirketler”in çıkarlarına göre tezgâhlanıyor.
Aslında “iklimle mücadele” paravanında ranta dayalı “emisyon ticaret sistemi”yle emisyon azaltımı sağlanamazken, “yeni maden yasası”nda “kamu yararı” uyduruk gerekçeli “kamulaştırma”yla vatandaşların tapulu arazisine el konularak madenciliğe açılıyor.
İlgili Meclis Komisyonu’nda yine muhalefetin hiçbir uyarısı ve düzeltme talebi nazara alınmadan kavgalı - gürültülü geçirilen “teklif”te her ne kadar “izin süreçlerini hızlandırma ve yatırım ortamını iyileştirme”den bahsedilse de çevre kuruluşlarının tesbitiyle çevrenin değil, “iktidara iliştirilmiş madenci şirketleri”nin talepleri önceliklendiriliyor.
ZEYTİNLİKLER, ORMANLAR, TARIM ARAZİLERİ MADENCİLİĞE AÇILIYOR
Evvela 21 maddelik “yasa teklifi”nin 11. madde ve ekinde özellikle madenciliğe yeni ayrıcalıklarla zeytinlik sahalarında çevre tahribatına teşne hale getiriliyor.
Aslında “teklif”te “Zeytincilik Kanunu”na rağmen zeytinliklerin madenciliğe açılması; kazıları yapan şirketlerce “zeytin ağaçlarının aynı il-ilçede başka bir alana taşınması ya da eşdeğer büyüklükte yeni bir zeytinlik sahası kurulup yüzlerce yıllık zeytin ağaçları yerlerine yenilerinin dikilmesi” şartlarının, tamamen kamuoyunun tepkisini dindirmeye yönelik bir oyun olduğu ortada.
Zira uzmanlar, maden için kesilen ormanların rehabilitasyonunun mümkün olmadığını, zeytinliklerin taşınıp yerlerine yenilerinin dikilmesiyle ekosistemin bütünlüğü ve ağaçların verimliliğinin geri kazanılmadığını; 100 yaşındaki bir zeytin ağacını taşımanın kökünden kurutmak olduğunu belirtiyorlar.
Yeni “talan yasası”yla sadece zeytinlikler değil, korunması gereken alanlar, karbon yutakları olan ormanlar, meralar, sulak alanlar, yaban hayatı geliştirme sahaları, tarım arazileri başta olmak üzere ülkenin bütün toprakları madencilik rantına hebaya “yasal kılıf” geçiriliyor.
Bir tek Muğla’nın üç ilçesinde 59 köyün maden projeleriyle yok olma riski altında olması, her maden ihalesinde onlarca köyün ortadan kaldırılması vahameti ele veriyor.
Böylece çevre vakıfları, sivil toplum kuruluşları, hukukçular, çevreciler ve bilim insanlarının uyarısıyla “otoriter rejim”de Cumhurbaşkanı’nca görevlendirilecek Yardımcısının başkanlık edeceği kurulla bakanlıkların koruma ve denetimleri bypass ediliyor.
Bir diğer husus, maden ve enerji projelerinin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri değiştirilerek şirketlerin maden arama ve işletme “izin” sürelerinin kısaltılması. Bu paravanda “ÇED olumlu” kararı beklenmeden teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurunun önünün açılması. Kurumların olumsuz görüş vermesi ve idarî kararlarla çevreyi tahribe yönelik girişimlerin durdurulmasının engellenmesi.
Ve maden şirketlerine verilecek “uygunluk belgesi”nin, “yapı ruhsatı” ve “işletme izni” yerine geçirilmesi. 31 Aralık 2024’ten önce işletmeye alınmış, yapı ruhsatı ve yapı kullanım izin belgesi olmayan “elektrik üretim tesisleri”ne de “imar affı”nın getirilmesi.
MADEN ŞİRKETLERİNİN ÇIKARLARI UĞRUNA…
En çarpığı da madencilik şirketlerinin çıkarlarına göre çıkarılan “özel yasa”yla maden aranacak arazilerin koordinatlarının yine maden şirketlerince belirlenmesi.
Kısacası, “tek kişilik hükûmet”in yine “kamu yararı” gerekçesiyle tarım alanlarının, biyolojik çeşitliliğin ortadan kaldırılması, toprağın fıtrî yapısının bozulması “yasallaştırılıyor.”
Bunun içindir ki iktidara geldiklerinde yıllık 12 milyon metreküp olan orman kesimi 25 milyona çıkan, yangınlarda her yıl 38 bin hektar orman kül olan AKP iktidarının son “maden yasası teklifi”, zeytin katliamı, mera kıyımı, orman yağması pahasına yerli-yabancı maden patronlarına peşkeş çekiliyor. Bu maksatla “özel yasa” üretiliyor.
Bu yüzden Anayasanın 45. maddesindeki “tarım arazileri ile çayır ve meraların korunması” hükmüne ve Orman Kanunu’nun 169. maddesine açıkça aykırı olarak bile bile dayatılan “otoriter rejim”in “yeni maden yasası”na “sömürge yasası” deniliyor.
TMMOB’nin analiziyle, bütün yetkiyi Saraya bahşeden “maden yasası” teklifi, -uzmanların ikazıyla- sermayenin çıkarları hesabına olağanüstü bir uygulama olan “acele kamulaştırma”yla mülkiyet hakkı berhava ediliyor. Herhangi bir projenin çevre etkilerinin belirlenmesi için tek kanunî araç olan ÇED delik deşik edilip işlevsiz hale getiriliyor.
Yöre halkıyla milletin rızası gözardı ediliyor. Yerel yönetimlerle meslekî kuruluşların karar alma süreçlerinden dışlandığı, çevre koruma mekânizmalarının yanısıra ülkenin kültürel varlıkları, kamu mülkiyeti, plânlama esasları ve sosyal adalet tasfiye ediliyor.
Muhalefet, demokratik işbirliği direnciyle “yeni yağma kumpası” olan “yeni maden yasası”na mani olmalı.