“Merhale”yi önce lügavî anlamıyla verirsek; ‘aşama’ ve ‘evre’ diyebiliriz. Fakat eş anlamlılarıyla veya benzerleri ile verecek olursak; mertebe, kademe, derece, kemalât vs.’dir.
Bediüzzaman Hazretleri, her şeyin fıtraten kemale mütemayil olduğunu; toprakların bitkilerin imdadına, bitkilerin hayvanların imdadına ve hayvanların da insanların imdadına koşturularak veya kademe atlayarak devamlı bir yükselişle her şeyin kemale koştuğunu ifade eder.
Mahlukat içinde bu temayülün farkında olanlar şuur sahipleridir. Mesela; insan her bir aşamada ayrı bir alemin kapısını aralamakta, yükselmenin zevkine ermekte ve adeta kanatlanıp uçmak istemektedir. İşte seradan süreyyaya bu seyahatin uğrak noktalarının muazzam farklarıyla alâkalı Yahya Kemal Beyatlı:
“Bir merhaleden Güneş’le derya görünür, / Bir merhaleden her iki dünya görünür, / Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer, / Geçmiş gelecek cümlesi rü’ya görünür.” demekle adeta Fahr-i Cihan Efendimizin (asm) Mi’raca çıkıp cemalullahı müşahede edince bütün masivânın yok olduğunu hatırlatır. Asrın Bedîi de: “Dünyanın bin sene mes’udâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü’yet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.” demekle; önümüzde ne merhalelerin ve mertebelerin bizi beklediğini ihtar eder. İleride böyle müjdelerin kendini beklediğine inanan bir insan için mutsuzluk, umutsuzluk gibi ârızî şeylerin önemi olur mu? Onun için her şey müjdeli fasl-ı bahardır.
Demek bu bedihî gerçek için Bediüzzaman, o akıl almaz işkencelere ve zulümlere katlanmıştır. Belki zalimler Bediüzzaman’a zulmettiklerini zannediyorlar fakat o manen bambaşka âlemlerde seyeran edip o zulümlere dayanıyor. İmam-ı A’zam için de, devrin Emevi halifesi Ebu Cafer el-Mansur zulmederken böyle hallerin yaşandığı rivayet edilir. Heyhat! “Men lem yezük lem ya’rif” (Tatmayan bilemez.)
Demek bunun için olsa gerek; “Sen ışığa doğru koş, gölgen arkandan ister gelsin ister gelmesin” demişler. İşte mutsuzluğun ve stresin ilacı ancak böyle bir şevk verecek bir iman olabilir. Onun için Bediüzzaman, “İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise; insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder” demiştir.
Ayet-i kerimede ise mealen, “Haberiniz olsun, kalpler ancak Allah’a iman ve zikirle tatmin olur.” (Rad: 28) buyurulmuştur.
İşte mutluluğa, huzura kavuşmanın ve merhaleden merhaleye atlamanın çaresi de, “iman-ı tahkikî”dir vesselâm!