"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İ’caz-ı manevi - 2

Şemseddin ÇAKIR
05 Şubat 2021, Cuma
İşte; bunun için Merhum Menderes hatta idam dahi edilmiş ve Üstad da ona “İslâm kahramanı” demiştir.

İşte böylesine hayati ve cihanşumul bir hadiseye elbette Kur’ân’ın işareti olacaktır ve İ’caz-ı manevisinin şe’nidir..belki muktezasıdır ve lâzımıdır. Merhum Menderes’ten sonra da, maalesef İslâma bu derece mühim, sembol ve şe’air hizmetler pek yapılamamış, başörtüsü bile doğru dürüst halledilmemiştir. Demek Üstad merhum Menderes’e İslâm kahramanı demekte çok haklı imiş!

Bu gibi tarihi hadiseler de, ulema’issu’un zannı gibi bir mani yoktur ve bilâkis, Kur’ân’ın şanındandır. 

Bu âyeti Kerime’lerin hazinesindeki bazı cevherlere bir başka açıdan da bakabiliriz şöyleki: Resulü Ekrem’in (asm) beş vasfının zikredildiği şu iki âyette “Ey nebi! Muhakkak ki, biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir dâvetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik” bu vasıflar sırasıyla onun a- Şahit olması, b- Müjdeleyici olması, c- Uyarıcı olması, d- Dâvetçi, e- Nur saçan kandil olmasıdır.

Tefsir kaynaklarında Resulullah’ın (asm) “Şahid” olması; genellikle kıyamet günü insanların Allah’a (cc) karşı mazeret üretmemeleri için hüccet gönderildiğine dair “Şahitlik” etmesi biçimindedir. Zira Peygamberimizin (asm) bütün iman esaslarına bizzat şahit olması demektir. Meselâ: Mi’rac olayı aynı zamanda bunu ifade eder. Çünkü kader kaleminin cızırtılarına kadar iman hakikatlerini hem aynel yakin görerek hemde hakkal yakin yaşayarak mülâki olmuştur. 

Yine âyeti kerimede geçen vasıflardan “Müjdeci” (mübeşşir) olması tebşir etmesidir. Ve yine uyarıcı nezir olması da, asilere İlâhî azabı bildirmesidir. Dâvetçi olması; en azılı düşmanlarının evlerine kadar çekinmeden giderek görevini yapmasıdır, meselâ: Defaatle Ebu Cehl’in evine gittiği gibi. Son olarak onun nur saçan kandil olmasıdır ki, bütün duygu ve lâtifeleriyle hal diliyle de, İlâhî emirleri uygulayarak adeta “NUR”dan bir abide olmuştur.

İşte Efendimiz’e (asm) varis olan kişinin de, aynen bu vasıflara eksiksiz sahip olup uygulaması gerekir. Bediüzzaman “Tasviri müddea zihnimizi işba etmiyor delil isteriz” diyor. Biz de, onu te’yiden evet diyoruz ve bize düşenin de, son imam mehdinin de bu kriterlere göre değerlendirmesinin gereğine dikkat çekiyoruz. 

Şayet bu meselede de, gerçek ve hakkaniyetli bir değerlendirme yapılsa karşımıza Bediüzzaman ve eserlerinden başka kimsenin ve bir eserin çıkamayacağını hiç tereddütsüz görüyoruz.

Bediüzzaman tevhid ve ulûhiyete dair ince meseleleri, hep Nur meteforuyla açıklamıştır ve bütün mevcudatı, Nur’u İlâhinin bir tecelliyatı olarak tavsif etmiş ve iman nurunun artmasına vesile olmuştur. Ve böylece bu nurun ahirzamanda en kapsamlı ve en derinlikli ve aşikâr “Külli Varis’i Resul” olduğunu göstermiştir.

Bu gibi âyetlerin mana ve vakıa mutabakatından başka, bir emare ve karinesi de, cifirdir ki, “Muhakkak ki seni şahid ve müjdeci olarak gönderdik.” Fıkrası 1323 (m.1906 veya yedilere tekabül eder ki, Bediüzzaman’ın İstanbula geldiği ve gazetelerin; “Doğunun yalçın kayalarından fışkıran bir ateşpare’i zekâ İstanbul afakında tülû etti” dediği yılları gösterir. “O tarihlerde merkezi hilâfette dehşetli bir inkilâbın mebde’i infilâkı (Patlamanın ön hazırlıkları yapılıyordu) bunun içinde ye’se düşen ehl-i imana müjde verip İslâmiyetin hakkaniyetine ve kuvvetine kuvvetli şehadet eden ve veraseti nübüvvet noktasında dâvette bulunan hakikî şahide işaret eder ki, evet Bediüzzaman o esnada Şekercihana astığı levhada “Burada her soruya cevap verilir, fakat ben soru sormam” yani herkes çekinmeden gelip sorusunu sorsun diye ilânatta bulunup, bir çok kronik problemi çözmüş, ehl-i imanın gözünü açmış, meşrûtiyet fikirlerini ateşlemiş ve âlem-i İslâmı temsilen, Ezher Rektörü Şeyh Bahid Efendi’yi de, irşad etmiştir. 

Diğer bir âyet olan “daiyen ilallah” (Allah’a dâvet eden kelimesi 191 ederek “Bediüzzaman” isminin ebcedi değeri olan 191 sayısına tevafuk eder. “Sıracan müniren” (onun izniyle nur saçan bir kandil) fıkrasındaki “şıracı Münir” de, tam tamına “Risale-i Nur’un” bir ismi olan “Sıracınnur”a lâfız, mana ve cifir hesabıyla bakar.

İmam-ı Ali’nin (ra) keramet-i gaybiyesinde Risale-i Nur’a “Sıracunnur” namını vermesi bu âyetin bu manasından mülhemdir denilebilir ve çekinmeyerek deriz.

Müteakip âyet olan “Mü’minlere Allahtan bir lütuf müjdele” hitabının makamı cifrisi 1359 tarihini gösterir ki bu asrın tam bulunduğumuz senesine bakar. Ehl-i imana bir ihsanın varlığını haber verir. Demek bu asırdaki fazlı kebir de, odur. Zira “Fadlan kebiran”deki “fazlan” kelimesi 960 edip Risale-i Nur bu ismi izafete tavzif tarzına geçmekle “Risaletün-Nuriye” olup iki farkla tevafukun onun başına remzen basmasıdır.

“Nur’a çıkarmak için rahmetine eriştirir, mü’minler için o çok merhametlidir” fıkrasının cifrisine gelince: Dokuzyüz kırk yedi olup, Risaletü’n-Nur veya Risalet’i-Nur isminin makamı olan dokuzyüz kırk yedi adedine tam tamına tevafuk ediyor.

“Sakındırıcı, Allah yoluna çağırıcı” (Ahzab 46) cümlesi; Risale-i Nur’un hakikî bir ismi olan “Bediüzzaman”ın makamına tam tamına tevafuku ve manen mutabakatı olduğu gibi, yalnız “daiyen” kelimesi de, Risale-i Nur’un tercümanı olan Said ismine, üç harf ile ittihad ve üç farkla tevafuk eder. 

Makamı cifrisi bin ikiyüz elli altı tarihini göstermekle, bu asırda ve bu zamandaki İslâmiyetin inhisafını (husuf’a tutulup perdelenişini), bir asır evvel izhar eden mukaddematına bakarak “Allah yoluna çağırıcı” kelimesi (191) ederek, Risale-i Nur’un bir hakikî ismi olan, Bediüzzaman’ın makamı cifrisi bulunan yüz doksan bir (191) adedine tam tamına tevafukla ima eder ki, Risale-i Nur dahi o inhisaf için de “onun izniyle nur saçan bir kandil” yalnız “sıracen Müniren” kelimesi ise tam tamına Risale-i Nur’un bir ismi olan “Siracu’n-Nur’a” lâfzen, manen ve cifren tevafukla bakar.

Makamı (1330) edip Risale-i Nur’un İşarat’ül-İ’caz tefsirinin zuhur tarihine ve “Nur saçan kandil” 1380 ederek yirmi bir sene sonra Risale-i Nur küre’i zemini ışıklandıracak bir şıracı münevver olacağına remzeder. İnşallah..ve bu “Siracu’n-Nur”, Risale-i Nur’un bir ismi olan “Sıracü’n-Nur’a” lâfzan ve manen ve cifren tevafukla bakar.

Evet İmam-ı Ali’de (ra), keramet-i gaybiyesinde, Risale-i Nur’a “Siracu’n-Nur” namını vermesi, bu âyetin bu fıkrasından mülhemdir denilebilir. Ve “Allah’dan büyük bir lütufa erdirileceklerini mü’minlere müjdele (Ahzab 47) cümlesi makamı cifrisiyle bin üçyüz elli dokuz (1359) tarihini göstermekle bu asrımızın tam bulunduğumuz bu senesine bakarak ehl-i imana bir büyük ihsanı vardiya manayı remziyle haber veriyor.

Madem enbüyük ihsan imanı kurtarmaktır. Onu yapan da bu asırda harika bürhanlarla başta Risale-i Nur’dur. Demek bu zamana nispeten “pek büyük bir lütuf” da, odur. Bu işareti kuvvetlendiren ise şudur: “fazlan kerimen”deki “fazlan” kelimesi dokuz yüz altmış (960) edip, Risaletü’n-Nur’un bu ismi, izafeten tavsif tarzına geçmekle, “Risaletü’n-Nuriye” olup makamı olan 962 adedine manidar iki farkla tevafuku, onun başına remzen ve imaen parmak basmasıdır.

Nazif Çelebi’nin duâsı ile bitirelim inşallah: “İlâhî, yâ Rab! Sen Risale-i Nur’u ve Risale-i Nur Müellifi Üstadımız Said Nursî’yi ve Risale-i Nur Talebe ve şakirtlerini ve mensuplarını, muhafaza-i hıfzında ve kal’a-i İlâhiyen içinde muhafaza ve emin eyle. Âmin. Ve hizmet-i Kur’ân ve imanda sabit ve daim eyle. Âmin. Ve bu kudsî hizmetlerinde, muvaffakiyetlerle yardım ve muâvenetler ihsan eyle. Âmin. Ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân-ı Azîmüşşânın sırr-ı âzamına, marifetullah, muhabbetullah ve muhabbet-i Resulullah (asm) sırr-ı kudsîsine; ve “Allah bize yeter o ne güzel vekildir” sırrı uzmâsına; ve rızâullah ve rüyet-i cemâlullah lûtuf ve ihsanına mazhar eyle, yâ Rabbe’l-Âlemîn!” (Barla Lâhikası, 281. Mektup)

Okunma Sayısı: 1706
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı