"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“İzzet” ve “Hikmet” pırıltıları -2

Şemseddin ÇAKIR
17 Temmuz 2020, Cuma 00:04
(Geçen haftadan devam)

24. ÂYET VE ÂYETLER

Kur’ân’ın küllî, işârî manalarının “efradı” ve Risale-i Nur’un bu asırda onun bir “efradı” olması. Risale-i Nur bu asırda Kur’ân’ın bir “ferdi” olması. Kur’ân-ı Hâkim ezel ve ebedi aynı anda nazarı şuhudda bulunduran muhit ve küllî ilimden geldiği için onun her âyet ve her mesajı “Külliyet” vasfı taşır. Dolayısıyla her zaman dilimine, insanların yaşadığı her bölgeye hatta tikel ve tüzel olarak da her insan topluluğuna bakar hitap eder ve ders verir. Bunlar sarih mana açısından olabileceği gibi işâri mana açısından da olabilir. İşte küllî işâretlerin her dönemdeki ve her bölgedeki hususî mesajlarının toplamına “Efrad” bunlardan herbirisine ise “ferd” denir.

İslâm târihinde Resulü Ekrem’in (asm) vefatından bu güne kadar devam eden süreçte Kur’ân her asra, her beşer tabakasına her sosyal çevreye bakıp sıcak mesajlar vermiş, olumlu örneklerle işaretlerde bulunup teşvik etmiş. Olumsuz kimseler için terhip edici beyanlarda bulunmuştur. Bu bağlamda Kur’ân kaynak olarak yalnız kendisine yoğunlaşıp bunları geniş kitlelere ulaştırma çabası içerisinde olan “Şahs-ı manevilere” işârette bulunmuş, onları bu çalışmalarından dolayı alkışlamış ve o şahs-ı maneviye mensup olan insanlara teselli bahş edici müjdeler vermiştir.

İslâm tarihinin her asrında ve İslâm coğrafyasının her bölgesinde bunun bir çok örneklerinden bahs edilebilir.

İşte bunun âhirzamandaki en büyük ve en göze çarpan örneği Risale-i Nur olmuştur. Dolayısıyla Kur’ân’ın böyle bir Külliyata işâret etmesi “Kelâm-ı ezeli” olmasının bir gereğidir. Bu hususu Risale-i Nur müellifi bizzat şöyle ifade ediyor: “Bir tabakanın mana-i işârisinin külliyetindeki efradının bu asırda tezâhür eden ve münâsebeti pek kuvvetli bir ferdi Risaletü’n-Nur olduğunu, onu okuyan herkes takdir eder. Evet ben Risaletü’n-Nur’un has şâkirtlerini işhad ederek derim: Risaletü’n-Nur sair telifat gibi ulum ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur’ân’dan başka me’hazı yok, Kur’ân’dan başka üstadı yok, Kur’ân’dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’ân’ın feyzinden mülhemdir ve sema-i Kur’ân’ın ve âyatının nücumundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 122)

Kur’ân’ın aynı zamanda hâkim olandan gelmesi ve Risale-i Nur’un ismi Hâkim’e mazhariyeti, bu meselenin esrarındandır. Kur’ân-ı Kerîm’in muhtelif âyetlerinde bazı isimler zikredilerek Kur’ân’ın aynı zamanda bu isimlerden geldiği yani bu isimlerinde tecellisi olduğu yolunda açıklamalar vardır.

Nitekim yukarıda verilen üç sûrelerin başlarındaki âyetlerde “Kitab’ın aziz ve hâkim olan Allah’dan inzal edildiği” açıkça ifade olunur. Yasin Sûresi’nde de “Tenzile’l- azizi’r-rahim: ”Kur’ân aziz ve rahim olan’dan bir tenzildir” buyrularak onun Rahim ismine atıf yapılmaktadır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri şahıs olarak “Rahim ve Hâkim” ismine mazhar olduğu gibi bizzat kendi ifadesiyle Risale-i Nur baştan başa ismi Rahim ve Kerim’e mazhardır. Dolayısıyla Kur’ân-ı Mübin’in bu bağlamda kendisine ayna olmaya çalışan hadsiz efradından bir fert olarak Risale-i Nur’a işaret etmesi onun kelâm-ı ezeli olmasının bir muktezasıdır. Üstad Hz. bunu ilgili olduğu yerde şöyle ifade eder: “Risale-i Nur baştanbaşa ismi Hâkimin ve Rahimin mazharı olduğundan bu üç âyetin âhirleri ism-i Hâkim ile ve gelecek yirmi beşinci dahi Rahman ve Rahim ile bağlanmaları münâsebeti maneviyeyi cidden kuv- vetlendiriyor. İşte bu kuvvetli münâsebeti maneviyeye binâen derim ki: “Kur’ân indirilmiştir.” (Zümer Sûresi: 1) cümlesinin sarih bir manası Asr-ı Saadette vahiy sûretiyle Kitab-ı Mübinin nüzulü olduğu gibi, mana-i işârisiyle de, her asırda o kitab-ı Mübin’in mertebe-i arşisinden ve mu’cize-i maneviyesinden feyz ve ilham tarikiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin burhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek şu asırda bir şarkirdini ve bir lem’asını cenah-ı himayesine ve dâire-i harimine bir hususî iltifat ile alıyor.

“İşte bu Risalede mezkûr otuz üç âyet-i meşhurenin bil ittifak tekellüfsüz, manaca ve cifirce Resaili’n-Nur’un başına parmak bas- maları ve başta Âyeti’n-Nur on parmakla ona işaret etmesi ve eskiden beri ulema ortasında ve edipler mabeyninde meşhur bir düstur ve hakikatli bir medar-ı istihracat ve hatta hususî tarihlerde ve mezar taşlarında ediplerin istimal ettikleri maruf bir kanun-u ilmi iledir. Eğer o kanuna tasannu karışmazsa, işaret-i gaybiye olabilir. Eğer sun’î ve kasdî yapılsa, yalnız bir letafet, bir zerafet, bir delâlet olur.

“Evet, edipler hususî ve şahsî tarihlerde onun taklidini yapmakla kelâmlarını güzelleştirdikleri; hem cifir ilminin en esaslı bir kaidesi ve mühim bir anahtarı olan makam-ı ebedî ile işâret ise, her cihetle ayn-ı şuur ve nefs-i ilim ve şahs-ı ifâde ve tesâdüf halleri olmayan ve lüzumsuz maddeleri bulunmayan Kur’ ân’ın bu kadar âyât-ı meşhurdu icma ile ve ittifakla Risale-in-Nur’a işâret ve tevafukları sarahat derecesinde onun makbuliyetine bir şehadettir ve hak olduğuna bir imzadır ve şâkirtlerine bir beşârettir.” (Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, s. 87)

Not: Nasip olursa haftaya bazılarının istismar’a yeltendiği ebced ve cifir işlenecektir, ilgililerin dikkatine.

Okunma Sayısı: 2569
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı