"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sırat-ı müstakîm

Şemseddin ÇAKIR
05 Haziran 2020, Cuma
Bu ifade, her halde insanın dünyaya gönderiliş maksatlarının ön şartı olsa gerektir.

Çünkü; Peygamberimiz (asm) “Beni Hud Sûresi ihtiyarlattı, (zira orada) emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri var, buyurmuşlardır.

Sırat-ı müstakîmin ilk şartı da elbette İla-yı kelimetullah olduğuna göre, onu da ifade eden Kelime-i Şehadettir. İşte bu Kelime-i Şehâdet  için Bediüzzaman “Bu kelime-i âliye üssül esas-ı İslâmiyet olduğu gibi, kâinat üstünde temevvüc eden İslâmiyet’in en nurânî ve en ulvî bayrağıdır.” (Eski Sâid dönemi Eserleri s. 523) onu da ilân eden Resulullah Efendimiz (asm) o bayrağı kâinatın şâhikasına dikmiştir. O halde bize düşen öyle bir zâtın rehberliğinde Rabbimizin bizi muvaffak etmesi için duâ ve gayret etmektir.

Bu gibi bağlamlarla sırat-ı müstakîmi biraz daha analiz etmek isterim.

Sırat-ı müstakîm: Rabbin hidayeti (Dosdoğru bir yol)dur. Ve diğer bir ifâde ile “Tek ve en doğru yol”dur.

Bu tabirler kısaca hidâyete ulaştırılan kişinin;  

A- Kendi iç dünyasında;

1. İman 

2. Amel 

3. Ahlâk alanında dosdoğru olup kendini İslâmî hayata göre tanzim etmesidir.

B- Diğer bir alan itibariyle; 

1. Aile ilişkilerinde 

2. Toplum hayatında 

3. Bütün mevcudata karşı da, dosdoğru, sapsağlam ve hatt-ı müstakime göre bu ölçü ve prensiplere riayet edilmesidir. Yunus Emre’nin “Yaratılanı hoşgör Yaratandan ötürü” dediği gibi... 

C- Bir başka alan İnanç Dünyası’ndaki insanlara karşı da sırat-ı müstakimde olmaktır. Zira İslâmiyet her alana ait ölçü ve prensipler koymuştur. 

Meselâ:

1) Kendi dindaşlarıyla

2) Ehl-i kitapla

3) İlâhî dinlerin dışındaki inanç veya inançsızlarla olan ilişkilerin hepsini İslâm ayrı ayrı tanzim ettiği için o ölçülere de uymak mecburiyetine sırat-ı müstakîm denir. Yoksa Karadenizlinin dediği gibi “Şeriat el kesiyor, ben kelle kesecoom” denirse veya IŞİD gibi terörize olanların davranışları da İslâm’dan zannedilirse, bu İslâma en büyük ihanettir. İslâmın kimsenin hamasetine ihtiyacı yoktur. Ne kadar cesur ve kahramanca da olsa buna sırat-ı müstakîm denmez.

Sırat-ı müstakîmin diğer ifadesi “Din-i kayyım”dır. Yani gerçekliğini ve etkinliğini koruyan dosdoğru bir din. Bediüzzaman’ın ifâdesiyle “Silsile-i Nübüvvetin temsil ettiği din”dir. Tevhid-i Nuranî’nin her varlığı kuşatması halidir.

Sırat-ı müstakîmin diğer bir ifadesi: Mü’minlerin hergün kırk defa Fâtiha ile yaptığı duâdır.

Burada sırat-ı müstakîm; 

a. Âlemlerin Rabbi, 

b. Rahman, 

c. Rahim,

d. Malik-i Yevmiddin olarak tezâhür eder ki sonuç olarak Allah’ın (cc) kulunu dalâlete düşürmemesidir.

Sırat-ı müstakîmin daha net ve pratik şekli yine Bediüzzaman’ın “sırat-ı müstakîm”in tefsirin de dikkat çektiği ve âyet-i kerimeden naklettiği şu dört sınıftır: “Minennebiyyine vessiddıkine veşşühedâi vessâlihin (Nebiler, sıddıklar, şehidler ve sâlihin olanlar)dır.

 Bunlar nazarî birer husus olmayıp müşahhas veya somut olarak insanlık tarihine damgasını basmış ap açık hakikatler ve lâhuti nurlu yolda giden insanlardır. 

Ve şu işaretleri ihtiva ederler.

1. Sırat-ı Müstakîm’in rol modeli olarak ancak Hz. Peygamber (asm) ve tabilerini kabul ederler.

2. Hz. Muhammed’den (asm) sonraki yol haritasını ise yine âyet-i kerimelerin işaretiyle Hulefaürrâşidin, Sahabiin, tabiin ve etbauttabiin olarak görürler. Umumî adıyle “Ehl-i sünnet velcemeat” ve diğer bir kriter olarakta “Savâd-ı azamı” esas alırlar.

3. Yine rivayetlerin işaretleriyle ahir zamanda bunların bilumum temsilcisi Hz. Mehdidir. 21. Âyet-i kerime sırat-ı müstakîme işaretle bize bu meselede de, ip uçları vermektedir.

İşte bu gibi çok önemli meseleler için bu yazımızda konumuz 21. Âyet olan “De ki: Elbette Rabbim beni dosdoğru bir yola eriştirdi” (Enam 161) âyetidir. Ancak daha önce de Üstad’ın ikinci ve sekizinci âyet-i kerimelerde de bu mühim meseleye dikkat çektiği için, o âyet-i kerimelere tekrar bakalım dedim ve anladığım kadariyle bu âyeti kerimeler onların mütemmimi mahiyetindeki işâretlerdir, şöyle ki:

Üstad ikinci âyette daha çok bazı tevafuklara dikkat çekmiş böylece dâvâsını diğer âyet ve hadislerle de teyid etmiştir, meselâ:

Sûre-i Hud’daki “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud, 112) âyetini “Hud Sûresi beni ihtiyarlattı” (Tirmizi Tefsiru’l- Vusul 56) hadisinin vüruduna sebep göstermiştir. Ayrıca Hud Sûresi’ndeki “O gün insanlardan Şakîler ve Saidler vardır” (105) âyetinin iki kuvvetli işaret veren sahifesinin mukabilindeki gâyet meşhur bir âyetidir. Makamı cifrisi 1303 ederek, hem Sûre-i Şurânın ikinci sahifesindeki “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” âyetine işâret eder, hem o âyet-i kerime de 1309 ederek ki, birinci tarih Risale-i Nur müellifinin Risale-i Nur’u netice veren ulumun tahsiline başladığı tarihe, ikinci âyetin tarihi ise müellifin ilimce tekemmül ederek üç ayda tahsilden tedrise başladığı, onbeş yıllık tahsili halledip yüz kitabı okuduğu, çok mükerrer imtihanlar ve hangi ilimden olursa olsun sorulan her suale karşı cevabı sevap (yani doğru cevap verdiği) aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen Risale-i Nur’un istikametine bir işarettir. (Şuâlar s. 719)

Haftaya sekizinci âyetten devam edelim.

Okunma Sayısı: 3157
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı