"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kayseri’de “Yolbaşı”

Şerif GÜNDÜZ
27 Aralık 2010, Pazartesi
Hani bazı insanlar geçmişe özlemlerini ifade etmek için derler ya, “Ah çocukluğumda” veya “Gençliğimizde…” diye başlar ve o zamanın ruhlarında bıraktığı mânâları ifade etmeye çalışırlar. İşte bizim için de Kayseri’de “Yolbaşı” böyle mânâları ifade eder. Sadece benim için değil; o günleri yaşayan herkes için “Yolbaşı” bu duygu dolu mânâları taşır… Peki, neydi “Yolbaşı?” Yolbaşı mı, yoksa orada olan insanlar ve yaşanan dostluklar mı insanın ruhunda tatlı güzellikler bırakmıştı? Cazibelik nereden kaynaklanıyordu?
“Yolbaşı”,  Kayseri merkezinde Cami-i Kebir’e nazır her ezan vaktinde müezzinin sesinin insanın ruhunu mest ederek dinleyebildiği, köşe başında olan ve üst üç katında 1970 ve 1980’li yıllarda talebelerin kalarak, hem okullarını okuduğu, hem de bu esnada imanlarını kuvvetlendirmek ve Kur’ân ilimlerinden istifade etmek için, Risâle-i Nurları mütalâa ettikleri yerin adıdır. Eğer H. İbrahim Amca hayatta olsaydı ve benim de maddî gücüm yetseydi oranın mülkünü satın almak isterdim.
Gerek Kayseri’nin çeşitli ilçelerinden ve gerekse etraf il ve ilçelerden gelenler ile bizim gibi daha uzak bölgelerden gelenlerin beraber kaldığı nuranî bu diyarda ayrılık-gayrılık yoktu. Yemekler o kadar tatlı yeniyor, kitaplar o kadar güzel okunuyor, herkes derslerini öyle çalışıyordu ki; orada kalanların çoğu, sınıfının en başarılı birinci-ikinci sırasındaki öğrenciler oluyordu.
Okul ve ders harici sosyal faaliyetler insanı o denli doyuruyordu ki; gerçekten o günleri yaşamayanlara bunu anlatmak zordur. Adeta kör insana renkleri tarif etmek gibi bir şeydir.
O zamanı yaşayanları saymaya bu satırlar yetmez, ancak onların muhabbettinden bazı sahneleri, “usta kalemlerin” tebessümlü izinleri ile yazmaya çalışacağım. “Kayseri Gençlik Teşkilâtı” ve “Yolbaşı” bize birer “dershane” görevi üstlenmişlerdi. Biri evimiz gibi sıcaktı; biri de kültür dünyamızdı. Buralarda:
Kur’ân öğrenme, tecvid geliştirme ve sûre ezberleme çok zevkli olurdu.
Kitap okuma ve vecize söyleme yarışmalarımız iddiâlı geçerdi.
Mütâlâalı derslerden Münâzarât, Sünûhat, Muhakemat ve Divan-ı Harb-i Örfî, Hutbe-i Şamiye.. gibi kitapları okuma dersleri çok renkli olurdu.
Piyes ve tiyatro faaliyetlerinin tadına doyulmazdı.
Mehteran takımı çalışmaları marş ve ilâhî okumaları bizi mest ederdi, şiirler coştururdu.
Taklit ve komedi ustalarının gösterileri herkesi gülmekten yerlere yatırırdı.
Gazetemize yazı ve röportajlar ile mahallî gazetelere “Ramazan Sayfasını” ekip olarak canla başla çalışarak hazırlamak, edebiyat sevdalılarının “aslî görevlerinden” olurdu. 
Aşık Bilâl’in sazı ve sözü, genç şairlerden Seferleri, M. Alileri, yiğit meydanına çekiyordu. Piknik ve gezilerde bunlar katmerleşirdi.
Hele düğünlere gitmek ise “Murat Hocanın” neşesinin “zirveye” çıktığı günler idi. Bir de “Antep baklavasını Guudrayt Mesut” dile getirseydi; herkesin sesi daha neşeli çıkardı.
“BBC Abdullah”ın dilinden her gün haberleri TRT’den daha hızlı, taze ve resmî ifadelerden daha tarafsız dinlerdik.
“Plâstik Said” gösterilerinden sonra güreşler yapılır ve “resmigeçit” programı gibi meyve veya tatlı yenilerek geceyi noktalama anılarımız olurdu.
Bunları yazı uzun olmasın ve okuyanlar o günlere gidip de “Vaslını yâd eyledikçe ağlarım” demesinler diye kısa kesiyorum.
Orada yaşı ne olursa olsun çok samimî ve “halis” dostluklar vardı. Bütün bunlar o “halislikten” kaynaklandığı için lezzet veriyordu.
O günün ortaokulları, liselileri ve üniversitelileri şimdi epey yaşlı duruma geldiler, ama yüreklerindeki o anıların neşe ve heyecanı ise hiç kimsede bitmedi, bitmeyecektir de…
Geçenlerde bu eski günlerin lezzetini arayan bir öğretmen ağabeyim dedi ki:
“Kardeşim, gelin bir gün ev halkının bütün ihtiyaçlarını karşılayıp, 3-4 günlük izin alalım, o günler gibi birkaç gün beraber kalalım ve o zamanın lezzetini biraz tadalım!” dedi. Güldüm “Evet, çok haklısın” dedim. “O zamanki dostluğun tadı çok ayrı idi” diye ilâve etti.
Bugün bu “Yolbaşı” hamuru ile yoğrulmuş sevdalılar, o günlerin güzelliklerinin işareti ile o mânâları yaşatmaya gayret ediyorlar. Adeta, bir “Yolbaşı” binler yolbaşının çekirdeği oldu. Gerek Kayseri’de ve gerek ülkenin değişik yerlerinde olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde bu güzellikler neşv-ü nema buldu.
Yolu Kayseri’den geçen o “Yolbaşı” müdâvimlerini bir ân-ı seyyale de olsa çay içmeye bekleriz. Bütün yolbaşlarında “yol gösteren” o tatlı yol arkadaşlarımızı sevgi ve muhabbetle selâmlıyoruz!
O günlerin resimlerini arşivliyorum. Elinde olanlar bana gönderebilir. Ben de olanları maille isteyenlere iletirim. O günlerin “fotoğrafçısı ve muhabiri” olduğum hafızalarında tazeliğini koruyor olmalıdır…
Okunma Sayısı: 1693
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sefer akgul

    10.8.2016 05:47:15

    Vay mübarek vay.sesin sessiz geliyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı