Mesnevî-i Nuriye’de izah edilmiş olan melekût ve mülk kavramı ile her şeyin (mevcudatın) görünen ve görünmeyen âlemlerine işaret etmekle beraber varlık âlemlerindekilerin manalarına bakan yönlerine de vurgu yapılmaktadır.
Meselâ İşaratü’l-İ’caz Risalesi’nde bazı şeylerde görünen çirkinliğin, eşyanın mülk cihetine ait olduğu ve bizim nazarımızda böyle göründüğü aktarılmaktadır. Zira eşya ile yed-i kudret arasında sebeplerin tayin edilmesinden dolayı sathi nazarla bakıldığında o şeyler zahiren çirkin olarak tevil edilmektedir. Oysa eşyanın melekût cihetinde her şey şeffaf ve güzeldir. Sebeplerinse hakikatte hiçbir hakikî tesiri yoktur.2
Evet her şeyin bir mülk ciheti bir de melekut ciheti bulunmaktadır. Zahire bakıldığında mülk veçhinde Rabbimizin kudretinin izzet ve kemaline aykırı olan haller vardır. Sebepler o hallere mercî olmak için vazifelendirilmişlerdir. Fakat melekûtiyet ve hakikat canibinde her şeyin güzel olduğu ve kudret sıfatının izzetine aykırı hiçbir hal olmadığı aşikârdır.3 “Hem hayatın iki yüzü, yani mülk, melekût vecihleri parlaktır, kirsizdir, noksansızdır, ulvîdir. Onun için, perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya dest-i kudret-i Rabbâniyeden çıktığını âşikâre göstermek için, sair eşya gibi zâhirî esbabı, hayattaki tasarrufât-ı kudrete perde edilmemiş bir müstesna mahlûktur.”4
Rabbimiz mülk ve melekût âlemini geniş bir nimet sofrası olarak kurmuştur.5 Sözler Risalesi’nde ağaçların, meyve ve yapraklarının, güneş ve yıldızların, bütün mevcudatın Rabbini tesbih ve hamd ettikleri ve her birinin müekkel meleklerinin, melekût âlemlerinde onları temsil ettikleri beyan edilmektedir.6
Ayrıca şehadet âleminin, melekut âlemleri üstüne serilmiş bir tenteneli perde olduğu yine Sözler Risalesi’nde beyan edilmektedir.7
Ve Mesnevî-i Nuriye’de “mülkle melekût, dünyayla ahiret arasında ehl-i kalb için şeffaf, ehl-i heva için kesif ince bir perde vardır.” ifadesiyle âlemlerin manevî kapılarının istidadlarını inkişaf ettirmiş olan mü’minlere açıldığı ve onların o manaları okuyabildiklerine işaret edilmiştir.8
Keza, bu âlemlerin bir tarla hükmünde olduğu ve buradan pek çok manevî mahsülatın melekût âlemlerine döküldüğü tahavvülat-ı zerrat bahsinde şöyle zikredilmiştir:
“Hadsiz âlem-i misâl gibi gayet geniş âlem-i melekût ve gayr-i mahdut sâir uhrevî âlemlere birer mahsülât veya tezyinât veya levâzımât gibi onlara münâsip şeyleri yetiştirmek için şu dar mezraâ-i dünyada, zemin yüzünün tezgâhında ve tarlasında, … şu küçük zeminde o pek büyük âlemlere pekçok mahsülât-ı mâneviye yetiştiriyor. Nihayetsiz hazîne-i kudretinden nihayetsiz bir seyli dünyadan akıttırıp, âlem-i gayba ve bir kısmını âhiret âlemlerine döküyor.”9
“Kezalik, hayatın da iki veçhi vardır. Biri siyah, dünyaya bakar; diğeri şeffaf, ahirete nazırdır. Nefis, siyah veçhin altına girer, şeffaf veçhe terettüp eden saadet-i ebediyeyi ister.”10
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, Sayfa 91. 2- İşaratü’l-İ’caz, Sayfa 209, Sözler, Sayfa 264. 3- Sözler, s. 264. 4- Lem’alar, Sayfa 323. 5- Sözler, Sayfa 324. 6- Sözler, s. 473. 7- Sözler s. 470. 8- Mesnevî-i Nuriye, Sayfa 167. 9- Sözler, 508. 10- Mesnevî-i Nuriye, Sayfa 167.