Töremizde ölülerin arkasından konuşulmaz.
Gerçi Angela ölmedi. Angela Almanya Hıristiyan Demokrat Partisi’nin başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı. Bazı solcu yazarların Angela’ya yazdıkları “modern kasidelere” veya “mersiyelere” bakınca, bir nevi ölümünü tedai ettirdiler bende.
Angela akıllı bir kadın siyasetçiydi. İçinde yer aldığı projenin detaylarına sadık kalarak yaşadı. Tıpkı Sarkozy’nin Şirak’ın gölgesinde, Çiller’in merhum Demirel’in gölgesinde siyasete geçiş yaptıkları gibi. Politik hayatının son dakikasına kadar Marksist şeyhi Karl Popper ile yaşayan en önemli halifesi Georg Soros’a olan bağlılığını hem icraatıyla ve hem de beyanlarıyla ortaya koydu. Sigmund Freud’un müridesi Vera Shmidt’ten daha fazla Alman ailesine zarar verdiği halde, arkasındaki kapital gücü ve koruyucu meleği basın bunun dillendirilmesine müsaade etmediler. Bu plan ve projenin detaylarını merak edenler, Bertelsmannn Vakfının çalışmalarına bakabilir. Londra Ekonomi Okulunun Popperci talebelerini Kohl’un kızının etrafına toplayan neocon-neoliberal aktörler, AB’de fevkalâde güzel bir tiyatro yaşattılar insanlığa…
Merkel’in komünist gençlik teşkilâtındaki günlerini anlatmayacağız. Zira yerimiz ve zamanımız kısıtlı. Fakat, Doğu Almanya’da komünist olan bu genç bayanın, Avrupa Neoliberallerin oturaklı pratisyenince aileden sorumlu bakanlığına getirilmesi, belki de çok insanın dikkatini çekmedi. Çünkü globalcilerin “toplumsal hipnoz seanslarını” bilhassa Amerika, Türkiye, Almanya ve İngiltere’de uyguladığı günlerdi. Multi-kulti, bireysel hürriyetler, töre cinayetleri, kişisel gelişim ve nlp furyasının gürültüleri arasında “açık toplumcular” hür dünyayı halden hale sokuyorlardı.
Popper’in “küçük ve emin adımlarla” modelini benimseyen Angela özde Marksist’ti. Papa’nın yüzünü tırmaladı, Köln Başpiskoposu ile kavgaya tutuştu ve Birinci Avrupa’nın değerlerini itibarsızlaştırma kampanyası başlattı. Müteveffa baş kardinal Maisner’in, “Lütfen partinin başındaki ‘Hıristiyan’ kelimesini siliniz. Zira sizin yaptıklarınızı ancak komünistler yapar” mealindeki sözlerini Köln medyasından okumuştuk. Fakat bu gün hepsi unutulmuş,- güya izzet ve şerefiyle muzaffer bir siyasetçi edasıyla- CDU’nun idare binasından önceden hazırlanmış bir merasimle yolcu ediliyor, Angela… Dedim ya, kolektif akıl. Ve Marksizm’in şahs-ı manevîsinin başarısı.
Siyasete girmiş kişiler hakkındaki yazılar, iftira ve hakaret olmamak şartıyla gıybet değildir. Zira hukuk-u ibadı esas alarak ve şura önünde her türlü hesabı vereceğini düşünerek bu meydana çıkanlar da bu neticeye katlanırlar. Kırk senelik Avrupa hayatımda, galiba hakkında en ziyade yazdığım bir politikacı olmalı, Merkel. Avrupa’ya Bediüzzaman’ın dürbininden bakmaya gayret ettiğimden, mümkün oldukça semavi dinler, insani değerler, çevre, tasarruf, barış ve insan sevgisi parametrelerini söz konusu yazılarda esas almaya çalıştım.
Angela Neoliberallerin AB sorumlusu Helmut Kohl’den devraldığı siyaseti yine neocon-neoliberal çizgiden ayrılmadan jübilesini yapıyor. Çok uzun bir süre. Yalçın Doğan ve diğer bazı yazarlar, bilinçli bir şekilde Angela’nın arkasındaki esas idarî gücü gizlemeye çalışsalar da, Alman halkı bunun farkına vardığı için hem Angela’nın, hem Ursula’nın ve hem de Karren-bauer’in biletlerini kestiler. Yani anlayacağınız, SOROS’un kızları veya Thatcher’in yoldaşları burada diskalifiyeye uğradılar. Von den Leyen, yine yoldaşı olan Emmanuel Macron tarafından kurtarılarak AB’nin sekreterliğine getirildi. Bu gidişle Ursula’nın bu siperde fazla kalamayacağını söyleyebiliriz. Zira Avrupa’da da tıpkı Amerika’da olduğu gibi “millî demokrasiler” artık global Marksistleri tasfiye edecekler. Buna ne Haris Kamala, ne La Garde, ne Yellen ve ne de BM’ den dünyayı idare edecek “lider kadınlar korusu”na katılacak Linda‘lar mani olamayacaklardır.
Angela bir tarih yazdı. AB ile örtülü iç savaşın tarihini, Alman hazinesini bankalara dağıtımının tarihini, neoconların İslâm dünyasındaki cinayetlerine desteğinin tarihini, Türk askerine kurşun sıkan Marksist örgütüne neocon şemsiyesi altında yaptığı silâh yardımı ve bu teröristlere verdiği silâhlı askerî eğitimin tarihini yazdı. Sarkozy’nin yaptıklarına gizli ortaklığının, Soros’un Afrika ve Asya’dan bir buçuk milyon insanı organizeli bir şekilde Almanya’ya göç ettirmesinin de tarihini yazdı. Amerika merkezli meşhur Mc Kensey şirketini hem Alman halkının ve hem de Türk halkının başına musallat ediş biçiminin tarihini ve Alman ailesinin çöküş tarihi gibi daha yüzlerce önemli tarihi hadisede büyük rol oynadığı için; hem biyografisini ve hem de siyasî icraatını yazmak hiç de kolay olmayacaktır. Ve bütün bu tarihi icraatları Popper’ın; iddiasız görünen, küçük adımlarla bastığı zemini sağlamlaştırdıktan sonra yürüyen ve Marksizm üzerine kapitalizmi inşayı esas alan bir modeliyle hareket etti. İddiasız, mütevazi, güç merkezleriyle sıkı iş birliği ve olabildikçe şov ve gösterişten uzak…
Bizdeki bazı hatırşinas yazarları okuyacak Türk halkının, Angela ile birlikte yanlış bir telakkiye kapılmasını istemiyoruz. Çok demokrat ve sosyal devletçi olarak gösterilen Merkel’in; hem Avrupa demokrasilerine ve hem de Almanya sosyal devlet yapısına verdiği zararların, üniversitelerde bilimsel çalışmalara konu olacak kıymette olduğunu düşünüyoruz. Dünün Avrupa zengini Alman halkının, Merkel ile birlikte çöp kutularından bira şişesi toplamaya başladığını, mahalli gazeteler yüzlerce defa yazdılar. Fakat Merkel’in kocası Springer vakfının yönetimindeydi ve oradan yüksek paralar alıyordu. Diğer taraftan Bertelsmann’a verilen eğitim, araştırma, istatistik ve üniversite projelerini araştıranlar Merkel ile Mohn ailesi arasındaki irtibatları göreceklerdir. 750 Euro için Alman halkının çok sevdiği Christian Wolf’u çakallara yediren Merkel’in bağlantıları hakkında medyanın bir şey yazmaması elbette çok ilginçtir. Angela’nın hikâyesine bir daha ki yazımızla devam edelim, ne dersiniz…