"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Helâlleşmede dinî cemaatler ve sivil toplum, öncü rolü üstlenmeli…

Şükrü BULUT
26 Eylül 2022, Pazartesi
Bundan önceki yazılarda belirttiğimiz üzere, helâlleşmenin ülkemizin iç barışına, milli birliğine-beraberliğine ve yardımlaşmayı kolaylaştırmasına sağlayacağı katkıyı düşünerek bu mevzuya önem veriyoruz.

Bu çerçevede toplumumuzda hangi kesimlere daha çok vazife düştüğünü düşündüğümüzde; cemiyetin kalbini, vicdanını ve âsâbını teşkil eden hücreler mesabesindeki sivil toplum hatıra geliyor. Hürriyetçi ve meşverete dayalı cemiyetlerin faziletli medeniyeti meydana getirdiğine, insanlığın tarihi şahittir. Bir topluma nifak hastalığı bulaştırılmış ve o toplumun fertleri kendi aralarında parçalara bölünmüşlerse; tedavi ve toparlanma da o parçacıklarda çekirdekler halinde yaşayan sivil toplum yapılanmalarıyla olur.

‘Sivil toplum’ dediğimizde, dinî ve milli yapıları da çerçeveye dâhil ediyoruz. Buradaki küçük ayrıntıyı da nazardan kaçırmamamız gerekiyor. Türkiye’mizdeki sivil toplum örgütlerinin hem avantajları ve hem de farklı sorumlulukları var. Zira ellerinde Müslümanları “din kardeşliği” ortak paydasında ve diğerlerini de “İNSANİYET” paydasında bir araya getirebilmiş bir Kur’ân ve onun pratiğini bize ders veren Muallimü’l-Ekber peygamberimiz (asm) var. Dinî cemaatler bu sağlam temele dayanıyorlar. Bin senelik ortak tarihin, kültürün ve medeniyetin unsurları, İSLÂMİYET ve İNSANİYET hakikatlerinin ispatları değil mi? Sosyal yapının bu sağlam çekirdeklerine; milli birliğimize ve beraberliğimize giden helâlleşme ve iç barış projesinde ne kadar ehemmiyet verirsek, güzel neticelere katkıları o kadar fazla olacaktır; düşüncesindeyiz.

Yukarıdaki ifademize gelecek itirazları da biliyoruz. Dinî cemaatlerin kendi aralarındaki uhuvvetsizlikten, mensuplarına yeteri kadar sevgi, kardeşlik ve dayanışma telkin edememelerinden ve hatta Türkiye’mizin hoşumuza gitmeyen şu manzarada, tarafgirlikle vesile oldukları sorumluluklardan şikâyet edeceklerimiz olabilir. Fakat bütün olumsuzlukların kaynağının; İslâmiyet’i, onun pratiği olan Sünnet-i Seniyye’yi ve kökleri olan güzel tarihimizi kaynaklarıyla bilememekten ileri geldiğini de hatırlatmak zorundayız. Cehaletin İslâm toplumlarına henüz musallat olmadığı Maveraünnehir, Şam-ı Şerif, Endülüs ve fetih sırasındaki İstanbul medeniyetlerini incelediğimizde, bahsettiğimiz o bütün güzelliklerin temellerinde Müslüman dinî cemaatleri ve onların öncülük yaptıkları sivil toplum anlayışını göreceğiz.

Şu noktayı da hatırlatalım: Demokrasi ile dinî cemaatler arasındaki ince ve önemli ölçüyü tutturan siyaset adamlarının başarılarını hatırlamamamız mümkün değildir. Yani din demokrasilerde ictimai bir hakikat olduğu kadar, dinî cemaatler de doğrunun parçalarıdırlar. Ancak antidemokratik düşünenler bu gerçekleri inkâr edebilirler. Semavi dinlere ve bilhassa İslâmiyet’e düşmanlıklarından dolayı dinî cemaatlere karşı çıkan siyasetçilerin Türkiye’mizde; hem 12 Eylül gibi dehşetli ihtilâllere, hem siyasal İslâmcılığa ve hem de ülkemize sermaye üzerinden müdahale eden neoliberalizme kuvvet verdiklerini tarih büyük harflerle yazacaktır. Ülkemizin yaşadığı ve bir türlü içinden çıkamadığı kaosun temelinde de bu yersiz düşmanlıklar ve bağnazlıklar yatıyor.

Bugünü düne benzeterek siyasette hesap yapanların kaybedeceklerini politikacılarımıza söyleme zamanı geldi, değil mi? Bunca teknolojik gelişme, hürriyetlerin inkişafı ve dünyadaki global ortaklıklar ve işbirlikleri; siyaset yolu ile ülkesine ve halkına faydalı olmak isteyenlere yeni şeyler söylüyor. Birey hürriyetlerinin öne çıktığı şu zamanda, dinî cemaatlerin dünkü taassupları ve baskılarıyla devam edemeyecekleri hakikati ortada. Yeter ki siyasetçi tezini vatan, millet ve İslâmiyet nazarında doğruca ortaya koysun, kendisiyle milletin arasındaki aracıları devre dışı bıraksın. Yani doğru düşüncelerini, bir mantığa dayanan plânlarını ve faydalı projelerini doğrudan ferde ulaşarak anlatsın.

Türkiye’mizin bir yüzü Doğu’ya ve diğer yüzü de Batı’ya bakıyor. Her iki taraftaki tecrübeleri, güzellikleri ve yardımları toplayabileceği bir noktada hayata bakıyoruz. Üzerinde oturduğumuz medeniyetler beşiğine, mirasçısı olduğumuz bin küsur senelik kültürlere ve medeniyetlere, bir asra yakındır yoğunca içinde olduğumuz Batı medeniyetine rağmen biz barışı ve helâlleşmeyi gerçekleştiremeyeceksek, dünyanın sonu gelmiş demektir. Fakat bütün neticeler, işaretler, yeni olaylar ve dünyadaki gelişmeler; millet olarak bunu başarabileceğimizi dünyaya gösteriyor. Yeter ki tembellikten ve ümitsizlik hastalığından sıyrılalım, o kadar…

İnşaallah devam edeceğiz.

Okunma Sayısı: 1745
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nisan

    27.9.2022 11:57:01

    Dini cemaatler iç barışa ve kucaklaşmaya çalışmazlarsa, düşmanlıklar onların sonunu getirir.

  • Naim Kavukçu

    27.9.2022 07:53:29

    Hocam Helal olsun. “Batı medeniyetine rağmen biz barışı ve helâlleşmeyi gerçekleştiremeyeceksek, dünyanın sonu gelmiş demektir.” Noktayı da koymuşsunuz Doğrudur.

  • Zeliha

    27.9.2022 02:39:24

    Faziletli medeniyet...kulağa zemzem gibi geliyor. Hakkı tutup kaldırdığımızda herşey yine çok güzel olacak inşaallah. Buna çalışana zerre miktar gayret gösterene sonsuz saygılar... Allah razı olsun.

  • Hıdır Yıldırım

    26.9.2022 19:17:11

    Şer güçler ve gizli komiteler toplumun birlik ve beraberliğini istemediği gibi ifsat etmek için her türlü yola başvurmaktadırlar. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Kendisini defalarca zehirleyip ölümüne çalışanları bile iman hakikatlerini kabul etmek kaydıyla hakkını helal edeceğini eselerinde ifade ediyor. Her şeye rağmen biz barışı ve helalleşmeyi gerçekleştirmek durumundayız. Aksi takdirde bu huzursuzluklar ve adaletsizlikler devam edecektir. Toplumun huzurunun temini, barışın ve helalleşmenin gereklilği üzere yazılmış çok muhtevalı bir yazı olmuş. Sizleri tebrik ediyoruz.

  • Haşim Özkan

    26.9.2022 19:03:48

    Bu gün Rabiyyül evvel ayının ilk gecesi.Peygamberimiz (sav) hürmetine Rabbim hal,harekat ve tüm fiillerimizi rızasına uygun olarak yapmamızı nasip etsin.Saygı ve hürmetlerimi arz ederim.

  • Osman

    26.9.2022 18:03:16

    Güzel bir yazı tebrik ederim Helalleşme birleşmeyi getirir Toplumu ayrıştıranlar öcüleştirenler var Bunlardan uzak duralım Birlikte hareket edenlerle meşveret edenlerle bir olalım inşallah Buda helalleşmeyi getirir Sorunlar halledilir inşallah

  • Ergin Akın

    26.9.2022 16:12:27

    Haksızlığa uğramış insanların şu şartlarda adalete ulaşmaları o kadar zor ki... Allah kolaylık verirse o başka tabi.

  • Nura

    26.9.2022 16:05:29

    Mahkeme-i kübraya dosyalar gitmeden helalleşmeyi Allah herkese nasip etsin. Çok güzel tesbitler...

  • Hüseyin T

    26.9.2022 11:10:23

    (2)Cemaatler ve tarikatlar toplumdan önce kendi aralarında bir araya gelmeli dayanişma içinde olmalı . kırgınlıkları küskünlükleri sogukluklari kendi aralarında aşamamamış cemaat ve tarikatların topluma faydalı olamazlar... Cemaatler ve tarikatlar taraftar toplamak için tarafgirlik yapmamalıdır.

  • Hüseyin T

    26.9.2022 11:09:17

    (1)Dini cemaatler ve tarikatlar yapıları ve gayeleri gereği toplumun farklı katmanları arasında ayrım yapmaz. Cemaatler ve tarikatlar herkese her kesimden insana ulaşmak için nötr kalmalı, halifei ruy-i zemin oldukları için herkese her kesimden insana eşit davranmak zorundadırlar. Güzel konuşmak sohbet etmek bir anlam ifade etmez Önemli olan fiilerdir eylemlerdir .. Kalıcı olan kalplere tesir eden davranışlardır...Önce insanların dertlerini dinlemeli maddi sıkıntılarını dayanışma mekanizmasıyla çözmeli tebliğ vazifesi sonra başlar..Din adına sahada olan herkes konuşuyor kimse kimsenin derdiyle kimse kimsenin ötekisiyle ilgilenmiyor..Onun için etkili olunamıyor kötülük bitmiyor ..Dini cemaatler ve tarikatlar ötekileri berikileri bir araya getirmeli barışı selameti uyumu huzuru saglamalı siyasetten uzak durmalı politik davranmamalı.. Allah'ın kulları arasında ayrım yapmamalıdır ...

  • S.topuz

    26.9.2022 10:55:53

    Bu konuda  çok geç bile kaldık. Bilhassa samimi, dindar ve halis CEMAATLERİN siyasi ve dünyevi ihtilaflarını vede meşguliyetlerini de bir kenara bırakarak, İTİHAD-I İSLÂM manevi ŞEMSİYESİ ALTINA SAMİMİ OLARAK girmeli ve VAZİFE-İ  ASLİLERİNE geri dönmeleri elzemdir! Siyasetle alakalarını tamamen KOPARMALARI ŞARTTIR! Cemaatler SİYASETE ÇOK UMUT BAĞLAMIŞTI! SIYASETTEN bizlere başarma ve muzafferiyet imkanı yok. İMAN ZAAFLARI ve inançsızlık ve Ahlaksızlık HASTALIĞI toplumu sarmış vaziyette. NUR CAMİASI başta olarak,cümle dini CEMAATLER asgari ve AZAMİ müştereklerde acele bir ve beraber olup, bütün ihtilafları def ve ref etmeli. Ve külli ve halis bir TEVBE-i  İSTİĞFAR etmemiz ve karşılıklı HELALLEŞMEK elzemdir. Belki o zaman DUALARIMIZ kabule Karin olur İNŞAALLAH.

  • Bülent Bektaş

    26.9.2022 07:43:17

    Çok güzel bir yazı olmuş Emeğinize saglık

  • Hikmet

    26.9.2022 01:26:27

    Çekirdekten çepere veya ağaca kadar ki toplumsal problemi güzelce anlatan bir yazı olmuş. Allah razı olsun.

  • Bünyamin

    26.9.2022 01:22:36

    Sizin anlattığınız demokrasi ile idare edilen ülkelerde olur. Bizde demokrasi emeklemeye devam ediyor.

  • S.topuz

    26.9.2022 00:48:51

    "İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla o zât, bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhâssa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır. Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek, hattâ avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise; manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatını ifade ettiği için, Nur şakirdleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ediyorlar." Emirdağ-1 - 266

  • S.topuz

    26.9.2022 00:44:14

    " Evet o ecnebilerin, canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler, İslâm dünyasında, hürriyet ve istiklal ve ittihad-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır. Nihayet, müstakil İslâm devletlerinin teşkilini intac etmiştir. İnşâallahü Teâlâ, Cemahir-i Müttefika-i İslâmiye de meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır. Rahmet-i İlahîden kuvvetle ümid ve niyaz ediyoruz. İşte Risale-i Nur müellifi Bedîüzzaman Said Nursî, öyle bir mücahid-i İslâmdır ki; ve te'lifatı Risale-i Nur, öyle uyandırıcı ve öyle halâskâr ve öyle fevkalâde ve cihangir bir eserdir ki: Din aleyhindeki bütün o komitelerin bellerini kırmış, mezkûr muzır ve habîs faaliyetlerini akamete düçar ve dinsizlik esaslarının temel taşlarını paramparça etmiş ve köküyle kesmiştir ve İslâmî ve imanî fütuhatı, perde altında, kalbden kalbe inkişaf ettirmiş ve Kur'an-ı Azîmüşşan'ın hâkimiyet-i mutlakasına zemin ihzar etmiştir." Sözler - 771

  • S.topuz

    26.9.2022 00:43:01

    " Şark husumeti, İslâm inkişafını boğuyordu; zâil oldu ve olmalı. Garb husumeti, İslâm'ın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebebdir, bâki kalmalı. Birden meclisten tasdik emareleri tezahür etti. Dediler: "Evet ümidvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm'ın sadâsı olacaktır!" Tarihçe-i Hayat - 133

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı