"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İktidarın devamı yolunda çatışma...

Şükrü BULUT
16 Mayıs 2022, Pazartesi
Bundan önceki iki yazımızda dar ve geniş dairelerde çatışma ile barışın mukayeselerini yapmıştık.

Belki de semavi dinler ile, aklı ilâhlaştıran dinsiz felsefesinin yansımalarından kısaca bahsetmeye çalıştık. Fert veya zümrelerde iktidar için bir usul olarak kullanılan bu metodun, bazen de sonradan ortaya çıktığını müşahede ediyoruz. Fertte nefis ve enaniyetin ileri çıkmasıyla kendisini gösteren bu hali, daha öncesinde görülmediğinden çoğu kez garipseriz. Zira şahıs veya zümre gayet fıtri yollarla sulh içinde yürürlerken, bilhassa iktidara ulaşmalarının akabinde bu manevi hastalıkla ( çatışma,kaos ve savaş) karşılaştıklarını düşünüyoruz.

İktidar öncesinde adaleti, barışı ve uhuvveti esas alan fert ve toplumların, kendilerini muktedir gördükleri noktada yakalandıkları “ çatışma duygusunun psikolojik tahlilleri” konumuzun dışında kaldığından, burada  yalnızca;  idare veya iktidarını kaybetme  endişesine kapılanların sarıldıkları “ çatışma-savaş” hali üzerinde kısaca duracağız. Endişenin duyguları tetiklediği ve duyguların da muhakemeye müdahale ettiği bu halet-i ruhiyelerin çoğu kez cinayet ve savaşlara tahvil edildiğini de biliyoruz. İktidarını kaybetme korkusu ile harekete geçen bir kısım kişi veya gurupların, çatışma metoduyla girdiği yeni yolda kullandıkları usullerin, delillerin, dayanakların veya sebeplerin mantıki olup olmamaları elbette önemli değil. Burada söz konusu ruh haline bürünenin telakkisi, enfüsi tahlilleri ve kendince mantıki mukayeseleri söz konusudur.Bediüzzamanın tabiriyle “kör hissiyatın” halet-i ruhiyesine galebesiyle bu yanlış yola girenlerin akıbetlerinin kestirmek de kolay olmuyor. Farkına varıp tedbir alınmadığı takdirde, çoğu kez kişi ve zümrenin  felaketine sebep olduğunu da  biliyor ve bazen de müşahede ediyoruz.

Aile içinde, küçük bir cemaatte veya sosyal toplumlarda ulaştığı iktidarı başkasına kaptırma endişesi kadar, demokrasinin kaideleriyle   bir milletin yönetimine gelmiş şahıs veya şahıslar için de bu “ teori” söz konusudur. Demokratik yollarla rakiplerine galip gelemeyeceğini ve dolayısıyla iktidarını kaybedeceğini hissettikleri zaman,  içerde veya dışarda çatışmaya giren siyasetçilerin sayısı azımsanmayacak çokluktadır. Bu meselede de müşahhas misaller vermeyi uygun bulmuyoruz. Zira çokça tartışılabilinecek veya  “ su götürecek” nitelikte, ortada yüzlerce vakıa ve pozisyonla karşı karşıyayız. 

İktidarlarını koruma uğruna bu hastalıklı halet-i ruhiyeye girmiş olan idarecilerin “ korumacılık” refleksleri de önemli. Kendisinin idarecilik   pozisyonunda ayrılmasıyla, idaresine verilenlerin karşı taraflarca yağmalanacağını, tahrip edileceğini veya yok edileceğini zanneden kişi veya komitelerin zamanla “ istibdat üslubuna” geçmelerine de çokça şahit olmuşuz. Genellikle kendilerine bir rakip bularak veya düşman üreterek ( bazen rakiplerini başkası da bulabilir) iktidarını karşı cepheye hücum üzerinden tahkim etmeye çalışıyorlar. Mesela Fransa’da Macron’un iktidarının devamı için icat edilen “ SARI YELEKLİLER” gibi… Türkiye idarecilerimizin ihtilâlci ittihatçılardan ve daha sonra M. Kemal’den devraldıkları “ iktidar için vehmi karşı düşman” unsurları gibi. Bazen irticacılar,şeriatçılar veya bölücüler… Bazen tiyatro usulüyle gündeme getirilen Fransızlar- İngilizler veya Amerikalılar… Günümüzde tanımı yapılmamış dış güçler gibi… Mahiyetleri meçhul, içleri boş ve milleti tedirgin etmede kullanılan vehmi heyulalardır, bunlar. Fakat sebep oldukları netice onlar için çok önemlidir: İKTİDAR… Vazifeleri millete barış içinde ve muhabbet üslubuyla hizmet ederlerken faydalı projeler hazırlamak olan iktidarların vehmi düşmanlıklarla millete muhatap olup zamanı heba etmeleri, o millete yapılacak büyük bir kötülük değil mi?

Milli Birliğimizi zedeleyen, milletimizin ağız tadını kaçıran ve fukaralaştıran bu üslubun 1980 lerden sonra Türkiye’ye daha çok dayatıldığını da biliyoruz. Millete layıkıvechiyle hizmet yerine, milleti bazen öcülerden, bazen dış düşmanlarından ve bazen de irtica ve terörden kurtarmak için ülkemizin tam kırk küsur senesini kaybettiğini herkese anlatmamız gerekiyor, artık.

Bu dehşetli hastalığın ilacı da insanın fıtratına konulmuş. Fıtratımızı terennüm eden Kur’an’ımızda da mevcut. Müfessirlerin Kur’an’ın bir fihristesi olarak ifade ettikleri Fatiha-yı Şerife’de geçen “ İhdinassıratelmüstakim” ayetinin tefsirinde Bediüüzzaman Hz.leri insan saadetini, fıtratının işaret ettiği adalete bağlıyor. İnsanı fert olarak çatışmalardan, ifrat-tefritlerin getirdiği musibetlerden, zulüm ve zilletlerden kurtaracak barış  denklemini  merak edenler, İşaratül İ’caz Tefsirinin girişindeki Fatiha’ ya bakabilirler.

Okunma Sayısı: 4564
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa coban

    16.5.2022 18:30:41

    Masa,nisa,kasa. Buralar imtihan noktalari.burada gercek karakter ortaya cikiyor.tarih boyunca insan oglu bu noktalarda tek tek dökülmüştür.bugünde böyle yarinda böyle olacak.şuurlu bildigimiz kardeşlerinde dökülmeleri ibretamiz bir olay

  • Hüseyin T

    16.5.2022 13:09:13

    bir insan ya da topluluk ne kadar mükemmel ahlakla yüce inançla kusursuz eğitimle yetiştirilirse yetiştirilsin ulaşılırsa ulaşsın yarın o ahlakı,inancı,edebi bozmayacakları anlamınagelmez.İnsanlar umumiyetle iyi ve sabit bir öze sahip değiller , iyi olmaları ancak kurallarla yasalarla adil bir düzenle mümkündür. Potansiyelinde kötülük barındıran ademoğlunun en iyileri için bile ahlak ve hukuk elzemdir. Kural ve yasalarla sınırlandırılmadığı zaman canlı varlıklar arasında insandan daha tehlikeli daha korkunç bir canlı yoktur yeryüzünde... Kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokraside idareciler ve halk kural ve yasalarla kötülük yapmalarını engelleyen huzuru temin eden ahlaklı olmayı tesis eden bir mekanizma olarak tarihteki trajik taht kavgalarını bitiren iktidar olmayı rekabet proje ve ahlaklı olmayı amaç edinen devletlerde güven istikrar ve refah sağlamıştır ..

  • İrfan göçmen

    16.5.2022 09:56:34

    Allah razı olsun.şizofrenik ve narsiz olanlardan Rabbim korusun.

  • Selahattin

    16.5.2022 07:07:29

    Psikososyal bu güzel tahlil için çok teşekkürler. Güzel bir makale...

  • S.topuz

    16.5.2022 03:52:57

    Bahis konusu olan geniş manada Malum ve gayrı malum zihniyyetlerin İKTİDAR olması ve İKTİDARDA kalabilmesı için her şey mübah ve her şey meşrudur. Bu konuda fetva verecek ulemai Su' denebilecek çok fetvacıları ve HUKUKCULARI da yeterince bulabiliyorlar maalesef! Dünya siyaseti aldatıcıdır. Aldanıyorlar, Aldandılarda. Ve netice ortada.Allah islah etsin ve basiret ihsan etsin.

  • S.topuz

    16.5.2022 03:50:03

    "İşte Kur'anın bu gibi kudsî kanun-u esasîsine irtica namını veren bedbahtlar, vahşet ve bedeviliğin dehşetli bir kanun-u esasîsi olarak kabul ettikleri şimdiki öylelerinin siyasetinin bir nokta-i istinadı şudur ki: "Cemaatin selâmeti için ferd feda edilir. Vatanın selâmeti için eşhasın hukuku nazara alınmaz. Devletin siyasetinin selâmeti için cüz'î zulümler nazara alınmaz." diye, bir tek câni yüzünden bir köyü mahvetmekle bin masumun hakkını nazara almaz. Bir tek câninin yüzünden bin adamın kılınçtan geçmesini caiz görür. Bir adamın yaralanması ile binler masumu sıkıntıya verdirir. Ve ikiyüz adamı kurşuna dizilmesini, o bahane ile nazara almaz. " Emirdağ-2 - 82

  • S.topuz

    16.5.2022 03:48:43

    "Birinci Harb-i Umumîde üçbin adamın câniyane siyaset hatalarıyla otuz milyon bîçare nev'-i beşer aynı harbde mahvedildiği gibi, binler misaller var. İşte bu vahşiyane irticaın bu dehşetli zulümlerine karşı gelen Kur'an şakirdlerinin Kur'anın yüzer kanun-u esasîsinden وَ لَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى âyetinin ders verdiği kanun-u esasîsi ile adalet-i hakikiyeyi ve ittihadı ve uhuvveti temin etmeğe çalışan ehl-i iman fedakârlarına "mürteci" namını verip onları müttehem etmek; mel'un Yezid'in zulmünü, adalet-i Ömeriyeye tercih etmek misillü en vahşi ve zalimane bir engizisyon kanununu, beşerin en yüksek terakkiyatına ve adaletine medar olan Kur'anın mezkûr kanun-u esasîsine tercih etmek hükmündedir. Hükûmet-i İslâmiye ile bu memleketin selâmetine çalışan ehl-i siyasetin mezkûr hakikatı nazara alması lâzımdır. " Emirdağ-2 - 83

  • Esma

    16.5.2022 00:37:20

    Hocam dediğiniz gibi, topluma büyük bir zarar veren sosyal bir hastalık. Rabbim iman ile tedavisini nasip etsin.

  • Cevad

    16.5.2022 00:33:54

    İktidarlarının devamlarını kavga üzerine bina eden yönetimlerden millete hayır gelmez.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı