İçinde yaşadığımız çağ, bilgi çağı olarak anılıyor. Artık bir tuşa basarak sayısız bilgiye ulaşmak mümkün.
Ama ne gariptir ki, bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça doğruya ulaşmak zorlaştı. Çünkü her bilginin içine karıştırılmış bir parça yanlış, zihni bulandırmakta, kalbi kararsızlığa sürüklemektedir. İşte bu hâl, “dezenformasyon” denilen büyük bir sıkıntıyı doğurmuştur.
Dezenformasyon, sadece bir hata değildir; bilerek veya kasten yapılan bir çarpıtmadır. Bir hakikati gizlemek, saptırmak ya da olduğundan farklı göstermek, kalplerde şüphe uyandırmak için başvurulan bir yoldur. Bu durum yalnızca bireyleri değil, toplumları da etkiler. Kimi zaman bir haber, kimi zaman bir yazı, kimi zaman da bir görsel; içinde taşıdığı bozuk bilgiyle insanları yanlış yönlendirir. Bilgideki bu karışıklık, insanı yorar, düşüncesini darmadağın eder. Her kafadan farklı bir ses çıkarken, doğruyu bulmak kolay değildir. Fakat bu zorluk, bizi hakikatten vazgeçirmemelidir. Çünkü her zaman hak ile batıl yan yana bulunur; görevimiz, hak olanı tanıyıp bâtılı reddetmektir.
Bunun yolu ise sağlam duruştan geçer. Her bilgiye hemen inanmamak, kaynağını sorgulamak, niyetini araştırmak gerekir. Bilgiye değer katan şey, onun doğruluğu ve maksadıdır. Maksadı bozuk olan bir söz, doğru görünse de insanı yanlış yola götürebilir. Bu sebeple dikkatli olmak şarttır.
Bugün özellikle gençler, bilginin her türlüsüyle iç içe yaşıyor. Her an yeni bir haber, yeni bir yorum, yeni bir iddia karşılarına çıkıyor. Ama ne yazık ki bunların bir kısmı, doğruluktan uzaktır. Zihinleri karıştırmak, inancı sarsmak ve insanları şüpheye düşürmek için ustaca hazırlanmış bilgiler her yerde dolaşmaktadır. Bu yüzden bizim gibi gençlerin, akıllarını koruması ve kalplerini temiz tutması büyük önem taşır.
Bilgi, bir nimettir. Ama bu nimet, yanlış kullanıldığında bir felâkete dönüşebilir. Bir toplumda yalanın doğrularla yarıştığı, hakikatin susturulmaya çalışıldığı bir dönemde yaşıyorsak, daha fazla uyanık olmak zorundayız. Çünkü yanlış bilgi, sadece bir yanılgı değil; aynı zamanda bir tuzaktır.
Her insan, ağzından çıkan ya da eliyle yaydığı her sözden sorumludur. Bu yüzden bir bilgiyi paylaşmadan önce durup düşünmek gerekir: Bu doğru mu? Faydalı mı? Kalpleri yakar mı, yoksa aydınlatır mı? İşte bu sorularla hareket eden kimse, kendini de başkasını da korumuş olur.
Velhasıl, bilgi bolluğu içinde yaşıyor olsak da hakikatin değeri azalmış değildir. Önemli olan, hakikate sadık kalmak ve doğru bilgiyi aramaktan vazgeçmemektir. Herkes konuşurken susmak değil; herkes yanıltırken doğruda direnmek erdemliktir. Çünkü gerçek bilgi, gönle huzur verir, yalan ise gönle yük olur. Huzuru arayanlar, her zaman hakikatin içindedir.