Adl Olan Allah’tır
Adalet, Allah’ın hem sıfatıdır, hem emridir ve Adl ismine dayanır. Kur’an adaleti emrediyor. Adalet dinin temeline oturmuştur. Kul hakkı mahşerde adalet zemininde neticelenecektir.
Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır. Zulüm haramdır.
Âdil ve Adl isimleri1, Allah’ın kahrında, gazabında ve celâlinde zulmetmekten berî; her işinde ve her fiilinde mutlak adâlet sahibi olduğunu bildirir.
Bediüzzaman, Semûd, Âd ve Fir’avun kavimleri gibi geçmiş kavimlere gelen musibetlerin Âdil isminin bir tecellisi olduğunu söyler.2 Âdil-i Hakîm, adâletinin bir gereği olarak insana, sevap ve azaba temel olacak bir irade vermiş ve insanı iradesinde serbest bırakmış, sorumluluğu da insana vermiştir.3
Zalimin de mazlumun da ruhunun alınarak her ikisini de eşitleyen ölümden sonra; Allah’ın adâletinin gereği olan Mahkeme-i Kübra vardır. Dolayısıyla Âdil ismi âhireti ve haşri ispat eden isimlerdendir.4
Adl ve Adil isimleri5, zerrelerden kürelere tüm kâinatta, ölüm öncesi ve ölüm sonrası tüm hayatta, karıncalardan kuşlara ve fillere kadar tüm canlılar âleminde hâkimdir.6
Allah Adaleti Emreder
Saîd Nursî Hazretlerine göre, Adl ve Adil isimlerinin gereği, kötülüklerin bire bin günah; iyiliklerin de ise en fazla bire bir sevap getirmesi beklenir. Çünkü kulun kötülük yapmaya neredeyse lüksü yoktur. İyilikler ise sırf Allah’ın yardımı ile yapılabilmektedir. Oysa Cenab-ı Hak kötülüklere sadece bire bir günah; sevaplara ise bire ondan, bire yedi bin ve bazen bire binler kat yüksek mükâfat yazmaktadır.7
“De ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum.”8 Ayetinde Cenab-ı Allah, tüm mü’minlere, hatta tüm insanlığa adaletli olmayı emretmiştir.
Fatma Olsa Bile
Peygamber Efendimiz (asm) toplumda adaleti tesis etmiş, adaleti temel hakların ve hürriyetlerin korunması ve toplum huzurunun ve barışın sağlanması için temel şart görmüştür. Sadece Müslümanlara değil, Müslümanlarla gayr-ı Müslimler arasında da adaletle hükmetmiştir. Adaletin gerçekleşmesini perdeleyen hiçbir kayırma ve hiçbir ayırma kabul etmemiştir.
Medine’ye hicretten sonra yaptığı ilk iş, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müşrikler ve Müslümanlar arasında mukabil dine saygı, hürriyet ve adalet zemininde şekillendirdiği bir Medine Sözleşmesi tesis etmesi olmuştur. İslamiyet bu hürriyet, saygı ve adalet zemininde hızla yayılmıştır.
Mahzunoğulları kabilesinden bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadının cezalandırmaması için sahabe-i kiramdan Hz. Üsame b. Zeyd’i (ra) Peygamberimize (asm) gönderdiler. Bu duruma kızan Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:
“Nasıl oluyor da, Allah’ın kanunu karşısında aracılar ihdas ediyorsunuz? Sizden öncekileri helak eden şey budur: İçlerinden asil birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma da hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”9
Adalet ve hukuk çöktüğünde, devletin de, toplumun da temeli çöküyor.
Dipnotlar:
1- A. Z. Gümüşhânevî, M. Ahzab, 2/254
2-Şuâlar, S. 534
3- Sözler, S. 430
4- Sözler, s. 66, 67, 80, 81, 82; Şuâlar, S. 193-195; M. Nûriye, S. 36; Mektûbât, S. 244, 399
5-Tirmizî, Daavât, 86
6- Sözler, s. 586
7- Sözler, s. 290
8-Şûrâ Suresi: 15
9- Buharî, Enbiyâ, 54; Meâzî, 53; Hudûd, 11-12; Müslim, Hudûd, 8-9