Kayseri’den isim vermeyen hanım okuyucumuz: “Kadın kayınvalidesine bakıyor, hizmette kusur etmiyor. Ama erkek aynı hassasiyeti göstermiyor. Eşini hasta olsa bile annesine göndermiyor. Erkeğin adaletli olması gerekmez mi?”
Hatice Hanım: “Ben 26 yıllık evliyim. 4 Çocuk annesiyim. Eşimin abisi ölmüş. Çocuklarına bakıyoruz. Hep beraber oturuyoruz. Ben istemiyorum. Ama o öksüzler bitmezse ev yapmam, kızlarımı vermem diyor. Ben de bu sürekli affedici oldum. Artık pes ettim ve aynı evde ayrı gibiyiz günah mı işliyorum?”
Ceza ve Sabır
Ailede öğrenilen ve yaşanılan ahlâkî güzelliklerden birisi de sabırdır. Ailede sabır, eşlerden veya çocuklardan birisi çekilmez olduğunda devreye girer. Sabır cezadan önce devrededir ve kesinlikle çözüm getirir. Eğer sabır olmazsa, çekilmez bir davranış doğrudan ceza ile neticelenecektir. Bu da aile barışını bozacaktır.
Şu kesin bir hükümdür: Sabır cezadan daha erken ve daha köklü çözüm getirecektir. Ceza ise çoğu zaman işi daha da içinden çıkılmaz hale sokar.
Çünkü hemen hepimizin hataları olabiliyor. Hiçbirimiz ahlâkî güzelliklerin hepsini tam bir kemal ile yaşayamayız. Bazen çirkin veya pes ahlâk hepimizde şu veya bu şekilde görülür. Çünkü melek olmadığımız gibi, peygamber de değiliz.
Peygamber Efendimiz (asm) eşler arası iyi geçinme şartlarından birini şöyle ifade buyurmuştur: “Hiç kimse eşine kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, diğerini beğenir.” 1 Bu hadisi hem erkek için, hem kadın için anlamalıyız. Hiçbir insan ne iyilikte, ne kötülükte tornadan çıkmış gibi olmaz. İyi yanlarımız olduğu gibi, kötü yanlarımız da olur. Bize düşen, iyi yanlarımız için şükretmek, kötü yanlarımız için cezaya sarılmak değil, sabretmektir.
Yüzde Elli Formülü
İyi yanlarımız yüzde elliden fazla ise, yüzde elliden az olan kötü yanlarımız için yekdiğerimize düşen hemen cezaya sarılmak değil, öğüt ile iyiye yönlendirmek; öğütten ders almaz ise sabırlı olmaktır. Mahşer prensibini asla unutmamalıyız: “Bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır.” 2 Bu prensip şikâyet ettiğimiz muhatabımızın kapısını bize açar.
Ceza en son iştir. İlk iki sırada öğüt ve sabır gelir. Ancak bu öğüt, öğüt olmalıdır. Damara dokunmadan, kınayıp terslemeden, yargılayıp suçlamadan, onurunu kırmadan, yumuşak ve güzel bir üslûpla yapılmalıdır. Aksi takdirde cezadan farksız olur. Meselâ “sen zaten böylesin!”, “sen adam olmazsın!” gibi adama numara veren sözler, öğüt değil, sabır da değil, cezadır. Eğer adam, adam olmayacaksa zaten bırakın gitsin! Adam olacak adam için de bu söz söylenmemeli.
Oysa sevgiyle, nezih bir üslûpla, duygudaşça söylesek, tatlı dilin yılanı deliğinden çıkardığını göreceğiz. Duygudaş olmak, adına empati de denen, muhatabı anlamaya çalışan, muhatap yerine kendini koyan bir üslûptur.
Cezada Adalet Şarttır
Sabır cezadan önce gelir. Fakat çoğu zaman acelecilik ederiz, sabrı atlar, cezaya geçeriz. Farkında olmadan haksızlık yapmış oluruz. Oysa sabır göstersek muhatabımız kendi hatasını ve kabalığını belki de kendisi çözecek, bize iş bırakmayacaktır.
Bilmeliyiz ki ceza bir karardır, bir hükümdür. Cezada adalet şarttır. Yoksa zulmetmiş oluruz. Âdil biçimde cezayı da ancak Hâlık Teâlâ verir. Biz çoğu zaman adaletten şaşarız. Dolayısıyla muhatabımızın bir kusuru olmuşsa, hemen cezaya sarılmakla zulmetmiş olabiliriz. Bu durumda ona kusur, bize zulüm düşer.
Sabırlı olmak fazilettir, ancak birlikte yaşadığımız insanları gereksiz yere sabra ve bize katlanmaya zorlamak fazilet değildir, zulümdür.
Kendi anne ve babamıza saygılı olmak evlâtlık borcumuz olduğu gibi, eşimizin anne ve babasına saygılı olmak da evlâtlık borcumuzdur. En azından eşimizin onlarla ilgilenmesini desteklememiz gerekir. Aksi düşünülemez. Aksi merhametsizliktir, adaletsizliktir.
Babası ölmüş yetimlerle ilgilenmek rahatsız olacak bir davranış değildir.. Ama bu esnada maksadı aşan durumlar var ise ona çare bulunmalıdır. Her halükârda inşallah sabırla aşamayacağımız dağ yoktur.
Dipnotlar:
1- Müslim, Rada, 61. 2- Lem’alar, s. 173.