Orhan Alagöz: “İslam tarihinde adı Yezid ile birlikte ve genellikle lanetli şekilde anılan Emevî Halifesi Velid hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz? Neden lanetlenmiştir? Ne gibi tahribatı vardır?”
Ümmetin Firavunu
Emevî saltanatı Ümeyye oğulları arasında el değiştiren bir devlet yapılanmasıdır. Sultanlara halife denmekle beraber, devlet yönetimi saltanat biçiminde yürütülmüştür.
Emevî sultanları içinde üç Yezid, iki Velid vardır. Bunlardan lanetle anılanlar Birinci Yezid ile İkinci Velid’dir. Birinci Yezid, Hazret-i Muaviye’nin (ra) oğludur. İkinci Velid ise, Ümeyye oğullarından, Abdülmelik hanedanına mensup İkinci Yezid’in oğludur. Emevîlerin on birinci halifesidir. Bu Velid, Fasık Velid veya Ümmetin Firavunu olarak da anılır. Tahtta kısa kalmıştır.
Böylelerini anarken titriyoruz. Çünkü âlimler lanetle anılmasına fetva vermemişler. Bediüzzaman der ki: “Haccâc-ı Zâlim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelâmın büyük allâmesi olan Saadeddin-i Taftezânî, “Yezid’e lânet câizdir” demiş; fakat “Lânet vâciptir” dememiş, “Hayırdır ve sevâbı vardır” dememiş.”1
Sevabı olmayan bir mesele olması hasebiyle, Bediüzzaman da lanetle anılmasını doğru bulmuyor. Çünkü diyor Bediüzzaman, “Hem Kur’ân’ı, hem Peygamberi, hem bütün Sahâbelerin kudsî sohbetlerini inkâr eden hadsizdir. Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Şer’an bir adam, hiç mel’unlan hatıra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zararı yok. Çünkü, zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi değil; onlar, amel-i sâlihte dahil olamaz. Eğer zararı varsa daha fena.”2
Neden Lanet Etmemeliyiz?
Bediüzzaman Hazretleri, Velid’e lanet etmemizin neden doğru olmadığı hususunda şunları da söyler: “Seyyid-i Şerif-i Cürcânî gibi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin allâmeleri demişler: “Gerçi Yezid ve Velid, zâlim ve gaddar ve fâcirdirler; fakat sekerâtta îmansız gittikleri gaybîdir. Ve katî bir derecede bilinmediği için, şahısların hakkında nass-ı katî ve delil-i katî bulunmadığı vakit, îmanla gitmesi ihtimâli ve tevbe etmek ihtimaliyle, öyle husûsi şahsa lânet edilmez. Belki, “Allah’ın laneti zalimler ve münafıklar üstüne olsun.” gibi umûmi bir ünvan ile lânet câiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur.”3
Biz, yanlış gördüğümüz hususlarda laneti ve kınamayı hemen yapıştırıyoruz. Aceleci davranıyoruz. Sabretmiyoruz. İşi Ahkemü’l-Hakimin’e bırakmıyoruz. Sanki bizim kınamamızla iş bitecek zannediyoruz. Oysa Mutlak Adil olan’a işimizi bıraksak, biz de rahat edeceğiz. Boş sözden de, boş sözün günahından da, kurtulacağız. Su-i zan, gıybet bu nedenle günahtır.
Ben O İnatçı Zalimim!
Burada bir tarihi tespit yapalım. Ve orada duralım. İşi Mutlak Hâkim ve Adil olan Cenab-ı Allah’a bırakalım.
Emevîlerin on birinci halifesi olan II. Velid’e fasık da dediler, Firavun da dediler.
Hayatında şarap, kadın, küfür, israf, eğlence, fısk her türlü menhiyat alenen vardı. Hiç kimseden sakınmazdı. İslam’ın değerleriyle ve mukaddesleriyle açıktan alay ederdi. Mesela, “Ben Kâbe’nin duvarlarında şarap içmeye gidiyorum” der, çıkar giderdi.
Bir defasında huzurunda inatçı zalimlerin Cehennem’de irinli su içirileceği ile ilgili bir ayet okunmuştu. Kızdı, kalktı, Kur’ân’ı bir yere çaktı. Ve,
“Sen inatçı zalimleri mi tehdit ediyorsun? İşte ben o inatçı zalimim! Kıyamette Rabbine kavuşunca O’na dersin ki, beni yırtan Velid’dir.” Diyerek Kur’ân’ı ok yağmuruna tuttu.4
Nihayet halk, dini değerlere açıkça saldıran bu sultanı fazla iktidarda tutmadı. On dört ay gibi kısa bir süre içinde linç ederek öldürdü.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 514
2- A.g.e., s. 514
3- A.g.e. s. 517
4- İhsan Süreyya Sırma, Emevîler, s. 121