Gaziantep’ten hanım okuyucular: “Kastamonu Lahikasında miras hukukuna dair bir mektupta erkeğin mirastan az pay almasına kader nasıl müsaade etti, hikmetini izah ediyor. Buna binaen miras paylaşımında erkek ve kız kardeşler arasında neye göre hüküm verilmeli? Şer’i hukuktaki gibi erkeğe iki kıza bir mi olmalı yoksa kanuna göre ikisi eşit mi almalı?”
Kur’ân Adaleti Esas Almıştır
Malum; İsviçre’de düzenlenen ve sonradan Türkiye’nin kabul ettiği Miras Hukuku erkek kardeşlerle kız kardeşlere mirasta eşit hak veriyor. İslam hukukunda ise erkek kardeşler mirastan iki hisse alırken, kızlar bir hisse alıyor.1 Kur’ân bu şekilde hükme bağlamıştır.
Görüldüğü gibi, miras paylaşımında iki hukuk arasında fark vardır. İsviçre hukuku salt eşitliği esas alırken, Kur’ân hukuku adaleti esas almıştır. Salt eşitlik adalet gibi görünürken, gerçekte her zaman adalet değildir, haksızlıklara kapı açıyor. Çünkü esas olan eşitlik değil, adalettir.
Erkekte Bir Hak Kalıyor
Kur’ân’a göre erkek evinin yönetiminden sorumlu, kadın ise şefkatte kahramandır. Her ikisi de mirastan aldıkları payları bir araya getirdiklerinde ortaya tek bir “geçim gücü” çıkmaktadır.
Yani erkek iki birim, kadın bir birim getirdiğinde evde 3 birimlik bir miras payı olacaktır. Erkeğin aldığı iki birimden birisi karısının geçimi içindir. Kadının babasından aldığı bir hak ise tamamen kendisinindir. Yani kadının, kocasını geçindirmek gibi bir sorumluluğu yoktur.
Dolayısıyla kadın neticede iki hak sahibi olurken, kocası bir hakta kalmaktadır. Kur’ân kadın lehine hüküm vermiştir.
İsviçre hukukunda olduğu gibi, her ikisini ayrı baş sayarak salt eşit hak verdiğinizde ise, bu eşitlik aslında malda eşitsizliğe, aile birliğinde ise ayrı baş olmaya götürmektedir. Çünkü, herkes kendi malı ile gelmiş olmakta, diğerkâmlık, sorumluluk, fedakârlık, feragat, sahibiyet, şefkat ve sevgi gibi altın değerler kaybolmaktadır. Bu felsefede kimse kimseye bir şey vermiyor. Herkes getirdiğine sahip oluyor. Bu, bencilliktir. Evlilik birliğine aykırıdır. Herkes kendi başına olacak, kendi malını yiyecek, ayrı baş olacak idiyse evlilik birliği ne işe yarıyor?
Kur’ân’da eşitsizlik yok, adalet ve merhamet vardır. Kız, babasından kendisine tanımlanan eksikliği, kocasından tamamlamakta; erkek de babasından aldığı iki hakkı karısıyla paylaşmaktadır. Evlilik birliği zaten paylaşmak ve sorumluluk kurumudur. Burada adaletle birlikte merhamet ve sevgi de devrededir.2
Zulmü Bilerek Devam Ettirmemeli
Memleketimizde, yürürlükteki hukuka göre miras paylaşan Müslüman kardeşlerin helalleşmeleri efdal olur. Esasen Kur’ân hukukuna göre miras paylaşılırsa yine helalleşmek iyidir. Her halükârda gözden kaçan hususlar olabilir.
Bahse konu mektupta Üstad hazretleri miras konusunda bir kader okuması yapıyor. Şöyle ki: Kız evlatlar, “zafiyetlerine binaen, himayetkâr ve şefkatkâr ellere ziyade muhtaç bulunduklarından”, peder ve validelerine daha ziyade hürmet göstererek, ihtiyaçlarını karşıladıklarından, “beşerin zalim eliyle kardeşlerinin kısmen haklarını muvakkaten” almaya kader müsaade etti. Erkek evlatlar ise, “iki sülüs” yani üçte iki almaktan, hürmet ve itaatleri bozulduğu için, zulmen mahrum edildiler.3
Bu bir hüküm değil; vak’a tespitidir. Neden bu duruma düşüldüğünün perde gerisindeki hikmetidir. Bu zulmü bilerek devam ettirmek doğru değildir. Nitekim Üstad hazretleri de bu meseleye “zulüm” diyerek, bu durumun bilerek devamının hak ve adalet ile örtüşmediğini ifade etmiştir.
Dipnotlar:
1- Nisa Suresi: 11
2 -Mektubat, Y.A.N., 1994, s. 44
3 -Kastamonu Lahikası, Y.A.N, 2001, s. 206