İsmail Can: Hz. Mevlâna, "Küfrümüz kaderden ise razıyız, bizden ise razı değiliz (tevbe ederiz)" diyor. Allah, Vaad ve Vaid'inden dönmediğine göre ve bu dünyaya imtihan için gönderdiğine göre, Allah bir insanın küfrünü neden istesin? Zulüm olmaz mı? Yani imtihana ne gerek var o zaman?
Ne Öyle, Ne Böyle?
Ne küfür kaderden olur ne de biz küfre rıza gösteririz. Bu sözde itnaplı bir ifade tarzı vardır.
Küfür bir defa bizim alanımızdır. Bizim sorumluluğumuzdadır. Küfür olursa bizden olur, kaderden olmaz. Kader bizi küfre sürüklemez. Eğer öyle ise bizde sorumluluk olmaz.
Küfür bizden ise razı değiliz sözü zaten açıktır: Yani biz sorumluluğu, bize ait olan bir hususta, küfür gibi çirkin bir amelden razı olmayız. İman gibi bir güzellik varken neden küfür olsun?
“Küfrümüz kaderden ise” sözünde kadere şöyle bir atıf var: Biz kâfir semtinde ve kâfirlerin etki alanında olan bir yerde doğmuş ve büyümüş olabiliriz. Bir peygambere ulaşmamışızdır. Görünüşte bir kâfir gibi yaşıyor olabiliriz. Buraya kadar kaderdendir.
Ancak içimizde ve duygularımızda bir hareketlenme, bir iman ve sorgulama hali vardır. Küfürden razı değiliz yani. Bir iman arayışı içindeyiz. Allah yardım eder ve bizim arayışımızı inşallah hidayete çevirir. Kâfir semtinde hidayete gelebiliriz.
Hâlimizden razı olmalıyız. Bu hâlde iken, bir Müslüman semtinde doğup büyüyen birisi gibi olamayız belki baştan, ama sonradan onu da geçebiliriz.
Böyle bir hâlde kadere isyan edemeyiz. Kaderin bize verdiği imkânları kullanırız her zamanki gibi.
Allah Küfür İsemez!
Allah’ın Vaad ve Vaid’i ayrı bir meseledir. Ancak biz hâlimizi değiştirirsek, Allah bizimle ilgili hükmünü değiştirir. Allah bize zulmetmez. Biz nasılsak Allah bizimle öyle muamele yapar.
Allah hiçbir insanın küfrünü istemez. Küfürden razı olmaz. Küfrü hiçbir insan için yazgı olarak yazmaz. Küfrü her zaman biz seçeriz ve yaşarız. İmanda olduğu gibi. Sadece imanda Allah yardım eder. Hidayet verir. Yolunu kolaylaştırır.
Küfürde ise yardım etmez. Yani “kulum küfürde kalsın, ben ona artık küfür yazdım” demez. Ancak küfürden sıyrılmak isteyenin imana ulaşmak yollarını kolay kılar.
Başka türlüsü zulüm olur. Allah kuluna zulmetmez.
Rıza ve Teslimiyet
Hazret-i Mevlânâ bu sözünde kadere rızâ ve teslimin faziletini işliyor. “Küfür bile olsa, eğer kaderden ise teslim oluruz” sözü, bir iç aydınlığının sesidir. Bu iç aydınlığı ise elbette imanın tezahürüdür ve göstergesidir. Böyle bir teslimiyet Allah katında makbule şayandır. Çünkü burada isyan yok, gaflet yok, dalâlet yoktur. Burada teslimiyet vardır, rıza vardır, Allah’ın takdirine boyun eğme vardır. Bu da bir iman hâlidir.
Bu söz, beşerin fiil ve davranışlarında kader sınırına kadar sorumlu olduğunu gösterir. Yani bizim için kaderde ne yazılı olduğu değil; bizim imanımız, niyetimiz, yönelişimiz ve amelimiz önemlidir. Biz bir yeminli büro gibi kader okuyucusu değiliz. Biz yaptıklarımızdan sorumluyuz ve eğer bunlarda kusurumuz varsa tövbe ederiz. Kaderde ise kusur yoktur. Biz tövbeye muvaffak olursak şüphesiz bu da kaderin takdiriyledir. Kader zulmetmez, adâlet eder.
Küfürden maksat, zahirde küfür gibi yorumlanan davranışlar ve sözler de olabilir. Yani bu söz için, “zahirde sizin küfür saydığınız ve eleştirdiğiniz davranışlarımızı biz bâtında kader ile birleştirdik ve bunu hakka ulaşmak için bir yorum ve yol eyledik” tarzında bir açıklama getirilebilir.
“Ene’l-hak” diyen Hallac-ı Mansur’un, kendi bütünlüğü içinde hakkı ifade etmesine karşılık, zahir manada küfür sayılan bu sözden dolayı idam edilmesi gibi.
Hazret-i Mevlânâ’nın da semâına, neyine, yorumlarına, zikir esnasında dönüşüne şeriat adına az da olsa ilişenler eksik olmamıştır. Fakat Hazret-i Mevlânâ, yolunun hak olduğundan ve hakka gittiğinden emindir.