Salih Bey: “Bediüzzaman’ın Kastamonu’da kendisini ziyarete gelen talebelere ‘Muallimleri değil, fenleri dinleyiniz" demiştir. Bu ne demektir? Açıklar mısınız?”
Bu Bir Sapmadır!
Bugün Öğretmenler Günü. Bugünü kutlayalım, ama şunu söylemeden de geçmeyelim:
Bugün eğitimin de, öğretmenin de Risale-i Nur bilgilerine tonlarca ihtiyacı vardır. Çünkü Risale-i Nur baştanbaşa ilmin ve fennin Allah’ı nasıl tanıttığının şahane örnekleriyle doludur. Çocuklarımız inanç konusunda boşluktadırlar, bir yangının içindedirler. Bu yangından çocuklarımızı kurtarmalıyız.
İlimler pozitif gerçeklerdir. Dine sırtını çevirmez. Bilâkis din ilimleri destekler. Oysa insan, sübjektif yapısına ilimleri de uydurabiliyor. İlimleri de yoldan çıkarabiliyor.
Meselâ Charles Darwin… 1809 doğumlu İngiliz Biyolog, insan dâhil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç atadan evrildiğini öne sürdü. İnsanın maymundan geldiğini iddia etti. Bu iddia başta felsefe olarak yola çıktı ise de, 1930’lu yıllarda hiçbir ilmî delil ortada yok iken, bilim sayıldı ve modern biyolojinin temelini oluşturdu.
Ardından bir sürü Darwinci, evrimci, dinsiz, kibirli bilim adamı çıktı Darwin’i savundu. Dini ise tezyif etti. Bu bir sapmadır.
“Öğretmenim Şeker Ver!”
Bir zamanlar öğretmen, “Çocuklar! Allah diye birisi yoktur. Ama ben, işte görüyorsunuz ki varım! Eğer Allah varsa, şeker isteyin bakalım, verecek mi?” diyor. Çocuklar: “Allah’ım şeker ver!” diye bağırıyorlar. Bir süre Allah’ın şeker vermesini bekliyorlar. Allah şeker vermiyor.
Öğretmen devreye giriyor: “Çocuklar! Şimdi benden isteyin!” diyor. Çocuklar: “Öğretmenim şeker ver!” diyorlar. Tabiki şekerler geliyor.
Öğretmen önceden hazırladığı şekerleri çocuklara dağıtıyor. Ardından ekliyor:
“Gördünüz mü çocuklar? Eğer Allah olsaydı şeker verirdi. Demek ki Allah yoktur!”
Öğretmen çocuklara Allah’ın olmadığını ne de “güzel” öğretiyor!
Köylü Ahmet Ağa öğretmeni çağırıyor. Bahçesini gezdiriyor. Öğretmene bir kazma veriyor. “Kaz bakalım öğretmen şurayı!” diyor. Öğretmen kazmayı toprağa bir vuruşta şeker kamışı çıkıyor. Ahmet Ağa soruyor: “Öğretmen, bu nedir?” “Şeker kamışı Ahmet Emmi.” “Bu ne işe yarar?” “Şeker üretirler Ahmet Emmi, bunu bilmeyecek ne var?”
“Çocuklara şeker yarattığını söyleyerek şeker dağıtmışsın! Bunu bu toprağın içine sen mi koydun öğretmen?” “Yok, emmi yok!” “Bunu sen mi yarattın?” “Yok, emmi yok!” “Öyleyse çocukların kafasını neden karıştırırsın?”
Bunlar masal değil, yaşanmış gerçeklerdir! Bu örnekler benim güzel Türkiye’mde maalesef çok görülmüştür. Bu günkü öğretmenleri tenzih ediyorum. Ama bir zamanlar böyleydi. Hâlâ biyoloji kitaplarımız Darwin’in iddialarını bilim diye öğreten kalıplarla doluysa, vay halimize!
Bir Masalın Ardından
“Doğal seçilim” ne demektir? Yani, bir yaratıcı olmayacak, onca türler tek bir türden oluşacaklar, herkes kendi türünü bilinçli olarak seçerek ana türden kopacak, türler kendi kendine, bir yaratıcıya dayanmaksızın, evrim geçire geçire bu günkü hayata ulaşacaklar!
Ne alâ masal!
Evrimin kocaman bir yalan olduğu, ne fosillerin, ne bilimsel gerçeklerin evrimi doğrulamadığı bugün görülmüştür.
Geride kalan onca inançsız neslin hesabını kim verecektir?
1937 yılında Kastamonu’da Lise talebeleri Bediüzzaman’a soruyorlar: “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyor."
Bediüzzaman onlara: “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlık’ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.”1 diyor ve Eczacılık, Makine Mühendisliği, Gıda Mühendisliği, Askerlik, Elektrik Mühendisliği, Felsefe ve daha yüzlerce ilim ve fennin nasıl Allah’ı tanıttığını örnekleriyle Altıncı Meselede ders veriyor.
Dipnot:
1. Şualar ve Asa-yı Musa, Altıncı Mesele, s. 34